Kuvars yerbilimciler arasında en iyi bilinen mineral olmasına raÄŸmen kuvars grubu süs taÅŸları hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Gemolojik olarak kuvars grubu süs taÅŸları makrokristalin, mikrokristalin, kriptokristalin ve silis kayası olmak üzere 4 grupta deÄŸerlendirilmektedir. Bunlara amorf silisyum dioksit olan opal de ilave edildiÄŸinde kuvars grubu süs taÅŸlarını 5 ana baÅŸlık altında incelemek mümkündür. Türkiye’de bulunan ve ekonomik öneme sahip olan süs taÅŸlarının çoÄŸunluÄŸu kuvars grubundandır. EskiÅŸehir-Sarıcakaya mavi kalsedonları, Yozgat, Amasya, Afyon, Ankara, EskiÅŸehir ve Kütahya civarında bulunan agat ve opaller, Kütahya-Simav ateÅŸ opali, Türkiye’nin pek çok yerinde rastlanan silisleÅŸmiÅŸ aÄŸaçlar, Balıkesir-Dursunbey ametisleri ile Aydın-Çine kristal kuvarsları bilinen en iyi oluÅŸumlardır. Krizopraz, nikel içeriÄŸinden dolayı yeÅŸil renklenen kriptokristalen yada amorf silika, genellikle kalsedondur (Sachanbinski, 2001). Krizopraz, karakteristik elma yeÅŸili rengiyle kuvars grubunun en deÄŸerli üyesidir. İsmi eski Yunanca’da altın bahçe anlamına gelen iki ayrı sözcükten kaynaklanmaktadır: “chyros” ve “prasia”.
Ultraviyole ışık altında rengi soluklaşır ve ısıtma sonucu solgunluk daha da artar. Kalsedonların krom tuzları içeren çözeltilerin etkisi ile yeşile boyanması ve krizopraz imitasyonlarının elde edilmesi mümkündür. Krizopraz iç mekan dekorasyonu için de kullanılmaktadır.
Mücevher kalitesindeki krizoprazın gemolojik özelikleri;
Krizoprazın oluÅŸum koÅŸulları serpantinleÅŸmiÅŸ ultrabazik kayaçların alterasyonu ile ya da hidrotermal süreçler ile açıklanmaktadır (Sojka vd, 2004). Serpantinin laterizasyonu sonucunda ortaya çıkan silika ve nikelin taşınarak damarlar ve nodüller ÅŸeklinde (manyezitle yerdeÄŸiÅŸtirerek) krizopraz oluÅŸumuna olanak verir. Avusturalya Marlborough’daki mücevher kalitesindeki krizoprazlar, damarlar ve nodüller ÅŸeklinde manyezitçe zengin zonda oluÅŸmuÅŸlardır. Bu bölgeden çıkarılan krizoprazların piyasa deÄŸeri yıllık 1 milyon $’dır (Queensland Hükümet kayıtlarından alınmıştır). Dünyadaki diÄŸer önemli oluÅŸumlar ise; Polonya (Lower Silesia), Kazakistan (Sarykul Boldy) ve Afrika’da bulunmaktadır.
Opal ise, bünyesinde %2 ile 20 arasında su ihtiva eden amorf silisyum dioksittir. Opaller üç grupta sınıflandırılmaktadır.
En önemli opal yatakları Avustralya’nın güneyinde bulunmaktadır. DiÄŸer önemli opak yatakları, Brezilya, Guatemala, Endonezya, Japonya, Meksika, Rusya’da bulunmaktadır.
Karacakaya ve Karaçam (Karacakaya köyünün kuzeybatısı) cevherleÅŸmeleri Sivrihisar çevresindeki en önemli Ni-Co-Fe-Opal-Kalsedon yataklarını oluÅŸturur. Karaçam Sivrihisar’ın 22.5 km, Karacakaya ise 17.5 km kuzeyindedir. Karacakaya’daki cevherleÅŸme esas itibariyle opal ve kalsedondan ibarettir. Genelde yeÅŸil, balrengi ve mavimsi opaller baskındır. Damar biçiminde yerleÅŸen cevher BKB doÄŸrultuludur. (Åžekil 3.1) Tabanda gabro bileÅŸimli kayaçlar yer alır
Karaçam demir-opal-kalsedon cevherleşmesi, ultrabazik ve bazik kayaçlardan gelişen serpantinlerin üzerinde gerçekleşmiştir. Serpantinlerden itibaren yüzeye doğru demir cevheri seviyesi, değişik renkte opal ve kalsedon içerikli killi (Saprolit) seviye, beyaz opalin egemen olduğu opal seviyesi ve de en üstte bir silis kabuğu ayırtlanmıştır. Bu seviyeler bölgede hemen hemen yatay durumdadır (Gümüş, 1999). Demir cevheri seviyesi 40m kalınlığa sahip olup hematit, götit ve limonitten ibarettir. Yapıları böbreğimsi, kolloform biçimindedir. Ayrıca ana kayaçtan kaynaklanan pirit, bravoit, kromit ve manyetit gibi aksesuar mineraller de mevcuttur.
Karaçam Fe-Ni-Co-opal cevherleşmesi lateritleşmeye bağlı bir yataktır. Bu yatağın oluşumu aşağıdaki evrelerde gelişmiştir:
1)     Orta Miyosen’in baÅŸlangıcındaki yağışsız fakat sıcak bir iklimin etkisinde kalan ultrabazik ve bazik kayaçlar ayrışmışlar ve serpantinleÅŸmiÅŸlerdir. Serpantinlerin bozunması sonucunda manyezit oluÅŸumları gerçekleÅŸmiÅŸtir.
2)     Yüzeyde yoÄŸun bir lateritleÅŸme, Orta Miyosen’in yağışlı ve sıcak iklimin etkisinde geliÅŸmiÅŸtir. Bir kısım bileÅŸikler çözelti halinde ortamdan uzaklaÅŸmışlar ve yerinde kalan demirli bileÅŸikler deriÅŸmiÅŸlerdir.
3)     Orta Miyosen’in sonlarına doÄŸru yağışlı ve sıcak bir iklim altında çözeltilerin ortamdan ayrılmasıyla bu seviyelerde demir bileÅŸikleri azalmış, buna karşılık nikelli silikatlar büyük çapta deriÅŸmiÅŸlerdir. Aynı zamanda nikelli kobaltlı bu seviyede, kalıntı killerden olan Saprolit formasyonu geliÅŸmiÅŸtir.
4)     Üst Miyosen’in baÅŸlangıcındaki kurak iklimde opal ve kalsedon oluÅŸturan silis çözeltileri, bundan önceki seviyeleri örtecek biçimde geliÅŸmiÅŸtir.
5)     Batı Anadolu’da meydana gelen tektonizmadan ötürü ortaya çıkan kırıklar boyunca, volkanosedimanter kökenli hidrotermal akışkanlarla mevcut SiO2 lerin yeniden harekete geçmesi ile damar tipi cevherler oluÅŸmuÅŸtur.
Karacakaya cevherleÅŸmesi (Åžekil 3.2, 3.3), görünürde salt silis kabuÄŸundan ibarettir. Karaçam’daki gibi Fe-Ni ve Co cevherleÅŸmesi söz konusu deÄŸildir. YeÅŸil rengin baskın olduÄŸu opallerin rengi, yapılan jeokimyasal incelemelere göre ana kayaçtan gelen Ni’den ileri gelmektedir. (Gümüş, 1999)
Kuvars yerbilimciler arasında en iyi bilinen mineral olmasına raÄŸmen kuvars grubu süs taÅŸları hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Gemolojik olarak kuvars grubu süs taÅŸları makrokristalin, mikrokristalin, kriptokristalin ve silis kayası olmak üzere 4 grupta deÄŸerlendirilmektedir. Bunlara amorf silisyum dioksit olan opal de ilave edildiÄŸinde kuvars grubu süs taÅŸlarını 5 ana baÅŸlık altında incelemek mümkündür. Türkiye’de bulunan ve ekonomik öneme sahip olan süs taÅŸlarının çoÄŸunluÄŸu kuvars grubundandır. EskiÅŸehir-Sarıcakaya mavi kalsedonları, Yozgat, Amasya, Afyon, Ankara, EskiÅŸehir ve Kütahya civarında bulunan agat ve opaller, Kütahya-Simav ateÅŸ opali, Türkiye’nin pek çok yerinde rastlanan silisleÅŸmiÅŸ aÄŸaçlar, Balıkesir-Dursunbey ametisleri ile Aydın-Çine kristal kuvarsları bilinen en iyi oluÅŸumlardır. Krizopraz, nikel içeriÄŸinden dolayı yeÅŸil renklenen kriptokristalen yada amorf silika, genellikle kalsedondur (Sachanbinski, 2001). Krizopraz, karakteristik elma yeÅŸili rengiyle kuvars grubunun en deÄŸerli üyesidir. İsmi eski Yunanca’da altın bahçe anlamına gelen iki ayrı sözcükten kaynaklanmaktadır: “chyros” ve “prasia”.
Ultraviyole ışık altında rengi soluklaşır ve ısıtma sonucu solgunluk daha da artar. Kalsedonların krom tuzları içeren çözeltilerin etkisi ile yeşile boyanması ve krizopraz imitasyonlarının elde edilmesi mümkündür. Krizopraz iç mekan dekorasyonu için de kullanılmaktadır.
Mücevher kalitesindeki krizoprazın gemolojik özelikleri;
Krizoprazın oluÅŸum koÅŸulları serpantinleÅŸmiÅŸ ultrabazik kayaçların alterasyonu ile ya da hidrotermal süreçler ile açıklanmaktadır (Sojka vd, 2004). Serpantinin laterizasyonu sonucunda ortaya çıkan silika ve nikelin taşınarak damarlar ve nodüller ÅŸeklinde (manyezitle yerdeÄŸiÅŸtirerek) krizopraz oluÅŸumuna olanak verir. Avusturalya Marlborough’daki mücevher kalitesindeki krizoprazlar, damarlar ve nodüller ÅŸeklinde manyezitçe zengin zonda oluÅŸmuÅŸlardır. Bu bölgeden çıkarılan krizoprazların piyasa deÄŸeri yıllık 1 milyon $’dır (Queensland Hükümet kayıtlarından alınmıştır). Dünyadaki diÄŸer önemli oluÅŸumlar ise; Polonya (Lower Silesia), Kazakistan (Sarykul Boldy) ve Afrika’da bulunmaktadır.
Opal ise, bünyesinde %2 ile 20 arasında su ihtiva eden amorf silisyum dioksittir. Opaller üç grupta sınıflandırılmaktadır.
En önemli opal yatakları Avustralya’nın güneyinde bulunmaktadır. DiÄŸer önemli opak yatakları, Brezilya, Guatemala, Endonezya, Japonya, Meksika, Rusya’da bulunmaktadır.
Karacakaya ve Karaçam (Karacakaya köyünün kuzeybatısı) cevherleÅŸmeleri Sivrihisar çevresindeki en önemli Ni-Co-Fe-Opal-Kalsedon yataklarını oluÅŸturur. Karaçam Sivrihisar’ın 22.5 km, Karacakaya ise 17.5 km kuzeyindedir. Karacakaya’daki cevherleÅŸme esas itibariyle opal ve kalsedondan ibarettir. Genelde yeÅŸil, balrengi ve mavimsi opaller baskındır. Damar biçiminde yerleÅŸen cevher BKB doÄŸrultuludur. (Åžekil 3.1) Tabanda gabro bileÅŸimli kayaçlar yer alır
Karaçam demir-opal-kalsedon cevherleşmesi, ultrabazik ve bazik kayaçlardan gelişen serpantinlerin üzerinde gerçekleşmiştir. Serpantinlerden itibaren yüzeye doğru demir cevheri seviyesi, değişik renkte opal ve kalsedon içerikli killi (Saprolit) seviye, beyaz opalin egemen olduğu opal seviyesi ve de en üstte bir silis kabuğu ayırtlanmıştır. Bu seviyeler bölgede hemen hemen yatay durumdadır (Gümüş, 1999). Demir cevheri seviyesi 40m kalınlığa sahip olup hematit, götit ve limonitten ibarettir. Yapıları böbreğimsi, kolloform biçimindedir. Ayrıca ana kayaçtan kaynaklanan pirit, bravoit, kromit ve manyetit gibi aksesuar mineraller de mevcuttur.
Karaçam Fe-Ni-Co-opal cevherleşmesi lateritleşmeye bağlı bir yataktır. Bu yatağın oluşumu aşağıdaki evrelerde gelişmiştir:
1)     Orta Miyosen’in baÅŸlangıcındaki yağışsız fakat sıcak bir iklimin etkisinde kalan ultrabazik ve bazik kayaçlar ayrışmışlar ve serpantinleÅŸmiÅŸlerdir. Serpantinlerin bozunması sonucunda manyezit oluÅŸumları gerçekleÅŸmiÅŸtir.
2)     Yüzeyde yoÄŸun bir lateritleÅŸme, Orta Miyosen’in yağışlı ve sıcak iklimin etkisinde geliÅŸmiÅŸtir. Bir kısım bileÅŸikler çözelti halinde ortamdan uzaklaÅŸmışlar ve yerinde kalan demirli bileÅŸikler deriÅŸmiÅŸlerdir.
3)     Orta Miyosen’in sonlarına doÄŸru yağışlı ve sıcak bir iklim altında çözeltilerin ortamdan ayrılmasıyla bu seviyelerde demir bileÅŸikleri azalmış, buna karşılık nikelli silikatlar büyük çapta deriÅŸmiÅŸlerdir. Aynı zamanda nikelli kobaltlı bu seviyede, kalıntı killerden olan Saprolit formasyonu geliÅŸmiÅŸtir.
4)     Üst Miyosen’in baÅŸlangıcındaki kurak iklimde opal ve kalsedon oluÅŸturan silis çözeltileri, bundan önceki seviyeleri örtecek biçimde geliÅŸmiÅŸtir.
5)     Batı Anadolu’da meydana gelen tektonizmadan ötürü ortaya çıkan kırıklar boyunca, volkanosedimanter kökenli hidrotermal akışkanlarla mevcut SiO2 lerin yeniden harekete geçmesi ile damar tipi cevherler oluÅŸmuÅŸtur.
Karacakaya cevherleÅŸmesi (Åžekil 3.2, 3.3), görünürde salt silis kabuÄŸundan ibarettir. Karaçam’daki gibi Fe-Ni ve Co cevherleÅŸmesi söz konusu deÄŸildir. YeÅŸil rengin baskın olduÄŸu opallerin rengi, yapılan jeokimyasal incelemelere göre ana kayaçtan gelen Ni’den ileri gelmektedir. (Gümüş, 1999)