İnci, birleşmiş sudur. Bu yüzden incinin içindeki su ne kadar çok olursa, inci de o kadar iyi olur. Şirvânî, inciyi suyu yönünden on çeşide ayırır. Dürr-i hoş-âb, birinci çeşittir. Beyaz, nazik, şeffaf ve parlak incidir. Bir damla suya benzer, içinde başka renk bulunmazmış. Bu çeşit inci bulunduktan sonra eşi olmazmış. Şeker-âb, ikinci çeşittir. Sulu ve taravetlidir. Rengi tibnîde olduğu gibi sarıya çalar. Şeker-bâm, üçüncü çeşittir. Zerd-âb da denirmiş. Rengi bitki rengindedir, sarı ile kızıldan meydana gelmiştir. Taze olanı talep edilirmiş. Sürh-âb, dördüncü çeşittir. Fukâ’îde olduğu gibi suyu donuk ve kızılca olurmuş. Bu çeşit, şeker-bâmdan daha iyidir. Sebz-âb, beşinci çeşittir. Bu incinin suyu şem’îde olduğu gibi az yeşil ile sarıdan oluşurmuş. Sefîd-âb, altıncı çeşittir. Suyu donuklukta beyaz güle benzer, remâdîde bahsedildiği gibi ve sebz-âbdan daha iyidir. Huşk-âb, yedinci çeşittir. Beyaz, susuz ve kuru bir incidir. Kıymeti ve parlaklılığı kalmamış. Bî-âb, sekizinci çeşittir. Bu incinin cassî gibi suyu ve taraveti yoktur ve bu ikisi bütün çeşitlerin kötüsüdür. En iyisinde bile hiç hayır ve fayda bulunmazmış. Bûkalemûn, dokuzuncu çeşittir. Suyu farklı renklerde gözükürmüş. Suyu yerinde olurmuş; fakat kalıcı bir renge sahip olmadığı için cevherîler katında rağbet görmezmiş. Zü’l-hâl, onuncu çeşittir. Suyu yerinde ve kalıcıdır. Fakat içinde leke vardır. Bu inciye hâl-dâr da denirmiş ve talep edilmezmiş73.
Edeyim olmaz isem silk-i le’âl-i medhin Ikd-ı lü’lü-yı süreyyâ gibi arşa âveng
Gösterir bûkalemûn şu’le-i fikrim gerçi Bûsitân gibi şebistân-ı dili rengâreng
Ne cevâhir dizeyim silk-i senâna göresin
Ki ede şa’şa’ası çarh-ı dü rengi yek reng (Nef’î/Akkuş, 1993: 173) Dalarım ka’rına bir demde yine hem ederim
Sâhilin pür-dür-i şeh-dâne vü şehvâr u hoş-âb (Nef’î/Akkuş, 1993: 154) Tab’ım ol bahr-ı güher-pâş-ı suhandir kim anın
Rîze-seng-i sâhilinden ter düşer dürr-i hoş-âb (Nef’î/Akkuş, 1993: 236) Engûrını tahayyül idince bunun dahi
Her dâne tâs-ı kalbde dürr-i hoş-âb olur (Sâbit/Karacan, 1991: 207)
Şirvânî, age, s. 77-101.
İnci, birleşmiş sudur. Bu yüzden incinin içindeki su ne kadar çok olursa, inci de o kadar iyi olur. Şirvânî, inciyi suyu yönünden on çeşide ayırır. Dürr-i hoş-âb, birinci çeşittir. Beyaz, nazik, şeffaf ve parlak incidir. Bir damla suya benzer, içinde başka renk bulunmazmış. Bu çeşit inci bulunduktan sonra eşi olmazmış. Şeker-âb, ikinci çeşittir. Sulu ve taravetlidir. Rengi tibnîde olduğu gibi sarıya çalar. Şeker-bâm, üçüncü çeşittir. Zerd-âb da denirmiş. Rengi bitki rengindedir, sarı ile kızıldan meydana gelmiştir. Taze olanı talep edilirmiş. Sürh-âb, dördüncü çeşittir. Fukâ’îde olduğu gibi suyu donuk ve kızılca olurmuş. Bu çeşit, şeker-bâmdan daha iyidir. Sebz-âb, beşinci çeşittir. Bu incinin suyu şem’îde olduğu gibi az yeşil ile sarıdan oluşurmuş. Sefîd-âb, altıncı çeşittir. Suyu donuklukta beyaz güle benzer, remâdîde bahsedildiği gibi ve sebz-âbdan daha iyidir. Huşk-âb, yedinci çeşittir. Beyaz, susuz ve kuru bir incidir. Kıymeti ve parlaklılığı kalmamış. Bî-âb, sekizinci çeşittir. Bu incinin cassî gibi suyu ve taraveti yoktur ve bu ikisi bütün çeşitlerin kötüsüdür. En iyisinde bile hiç hayır ve fayda bulunmazmış. Bûkalemûn, dokuzuncu çeşittir. Suyu farklı renklerde gözükürmüş. Suyu yerinde olurmuş; fakat kalıcı bir renge sahip olmadığı için cevherîler katında rağbet görmezmiş. Zü’l-hâl, onuncu çeşittir. Suyu yerinde ve kalıcıdır. Fakat içinde leke vardır. Bu inciye hâl-dâr da denirmiş ve talep edilmezmiş73.
Edeyim olmaz isem silk-i le’âl-i medhin Ikd-ı lü’lü-yı süreyyâ gibi arşa âveng
Gösterir bûkalemûn şu’le-i fikrim gerçi Bûsitân gibi şebistân-ı dili rengâreng
Ne cevâhir dizeyim silk-i senâna göresin
Ki ede şa’şa’ası çarh-ı dü rengi yek reng (Nef’î/Akkuş, 1993: 173) Dalarım ka’rına bir demde yine hem ederim
Sâhilin pür-dür-i şeh-dâne vü şehvâr u hoş-âb (Nef’î/Akkuş, 1993: 154) Tab’ım ol bahr-ı güher-pâş-ı suhandir kim anın
Rîze-seng-i sâhilinden ter düşer dürr-i hoş-âb (Nef’î/Akkuş, 1993: 236) Engûrını tahayyül idince bunun dahi
Her dâne tâs-ı kalbde dürr-i hoş-âb olur (Sâbit/Karacan, 1991: 207)
Şirvânî, age, s. 77-101.