Lacivert Taşı Arapçası lâceverd, Farsçası lâjverd, lâcverddir271. “Koyu mavi renkte değerli bir süs taşı” dır. Lacivert Taşı renk adını bu taştan alır. Aynı zamanda bu kelime “XII. ve XIV. yy.’lar arasında, İran’da Rey ve Kaşan kentlerinde üretilen bir tür çini”273nin adıdır.
Edebiyatımızda renginden dolayı “lâceverd-hûn (gökyüzü), kubbe-i lâceverdî (gök kubbe, sema), tâk-ı lâciverdî (gök, sema), semâ-yi lâciverdî (lacivert renkte gökyüzüf 274, çarh-ı lâciverdî, sipihr-i lâciverdî, çetr-i lâciverdî, lâciverdî kadeh, lâciverdî kâse, lâciverdî cedvel şeklinde kullanılır:
Görüp dil n’eydigin deryâda bir bahrî kaşın sandı
Sipihr-i lâciverd üstünde kuyruklu meger kevkeb (Remzî/Güven, 2005: 28) Lebin yâdına ey sâkî mey içip edelim işret
Bizimçün ziynet olmuştur bu âlî lâciverdî tâk (Remzî/Güven, 2005: 203) Seçilmez şemse-i zerrîn-tâk-ı lâciverdîden
Olunca pertev-endâz-ı felek fânûs-ı hemvârı (Nâilî/İpekten, 1990: 125)
Dura tâ kim bu tâk-ı lâciverdî böyle pâ-ber-câ
Ola tâ kim cihân ma’mûr u Âdilşâh mi’mârı (Nef’î/Akkuş, 1993: 90)
Dilâ âlem yıkılmaz göklere âhun direk olsa
Bu çetr-i lâciverdî anun üstüne kurulmuşdur (Yahyâ/Ertem, 1995: 64) Bir lâciverdî kâsede her subh mihr altun ezer
Vasf-ı cemâlün yazmaga cânâ gerekdür hall-i zer (Yahyâ/Ertem, 1995: 49)
Zulmet-âbâd-ı cihânı şu’le-güster eyleyen Teng-nâ-yı tîre-i gabrâyı enver eyleyen Lâcüverdî günbedi kâfûr-peyker eyleyen ‘Âlemi her subh-dem böyle münevver eyleyen
Devellioğlu, age, s. 539. Devellioğlu, age, s. 539.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, ” Lacivert Taşıî”, C. 14, Milliyet Gazetesi Yay., İstanbul, s. 7311. Devellioğlu, age, s. 539, 934, 1024.
Mihr-i Enver mi ruh-ı dilber midür bilmem nedür (Sâbit/Karacan, 1991: 316)
Şair Nâilî, mavi elbise içinde görünenin sevgilinin yüzü değil de sanki nakkâşların Lacivert Taşı zemin üzerine resmettikleri güneş olarak tahayyül etmiştir. Burada bir geleneğe gönderme yapılmıştır. Eskiden nakkaşlar tavanları çeşitli boyaların üzerine güneş resmi yaparak renklendirirmiş. Beyitte bu durum hatırlatılır:
Değil mâi kabâda tal’atın nakkâşlar gûyâ
Zemîn-i lâciverde bir dırahşân yuh yazmışlar (Nâilî/Onay, 2007: 372)
Lacivert Taşı Arapçası lâceverd, Farsçası lâjverd, lâcverddir271. “Koyu mavi renkte değerli bir süs taşı” dır. Lacivert Taşı renk adını bu taştan alır. Aynı zamanda bu kelime “XII. ve XIV. yy.’lar arasında, İran’da Rey ve Kaşan kentlerinde üretilen bir tür çini”273nin adıdır.
Edebiyatımızda renginden dolayı “lâceverd-hûn (gökyüzü), kubbe-i lâceverdî (gök kubbe, sema), tâk-ı lâciverdî (gök, sema), semâ-yi lâciverdî (lacivert renkte gökyüzüf 274, çarh-ı lâciverdî, sipihr-i lâciverdî, çetr-i lâciverdî, lâciverdî kadeh, lâciverdî kâse, lâciverdî cedvel şeklinde kullanılır:
Görüp dil n’eydigin deryâda bir bahrî kaşın sandı
Sipihr-i lâciverd üstünde kuyruklu meger kevkeb (Remzî/Güven, 2005: 28) Lebin yâdına ey sâkî mey içip edelim işret
Bizimçün ziynet olmuştur bu âlî lâciverdî tâk (Remzî/Güven, 2005: 203) Seçilmez şemse-i zerrîn-tâk-ı lâciverdîden
Olunca pertev-endâz-ı felek fânûs-ı hemvârı (Nâilî/İpekten, 1990: 125)
Dura tâ kim bu tâk-ı lâciverdî böyle pâ-ber-câ
Ola tâ kim cihân ma’mûr u Âdilşâh mi’mârı (Nef’î/Akkuş, 1993: 90)
Dilâ âlem yıkılmaz göklere âhun direk olsa
Bu çetr-i lâciverdî anun üstüne kurulmuşdur (Yahyâ/Ertem, 1995: 64) Bir lâciverdî kâsede her subh mihr altun ezer
Vasf-ı cemâlün yazmaga cânâ gerekdür hall-i zer (Yahyâ/Ertem, 1995: 49)
Zulmet-âbâd-ı cihânı şu’le-güster eyleyen Teng-nâ-yı tîre-i gabrâyı enver eyleyen Lâcüverdî günbedi kâfûr-peyker eyleyen ‘Âlemi her subh-dem böyle münevver eyleyen
Devellioğlu, age, s. 539. Devellioğlu, age, s. 539.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, ” Lacivert Taşıî”, C. 14, Milliyet Gazetesi Yay., İstanbul, s. 7311. Devellioğlu, age, s. 539, 934, 1024.
Mihr-i Enver mi ruh-ı dilber midür bilmem nedür (Sâbit/Karacan, 1991: 316)
Şair Nâilî, mavi elbise içinde görünenin sevgilinin yüzü değil de sanki nakkâşların Lacivert Taşı zemin üzerine resmettikleri güneş olarak tahayyül etmiştir. Burada bir geleneğe gönderme yapılmıştır. Eskiden nakkaşlar tavanları çeşitli boyaların üzerine güneş resmi yaparak renklendirirmiş. Beyitte bu durum hatırlatılır:
Değil mâi kabâda tal’atın nakkâşlar gûyâ
Zemîn-i lâciverde bir dırahşân yuh yazmışlar (Nâilî/Onay, 2007: 372)