Farklı bilim dallarınca farklı açılardan ele alınan Erkek Sevgiliye Hediye, bütün kültürlerde görülen evrensel ve işlevsel bir kültür unsurudur. Erkek Sevgiliye Hediyeleşme eylemine her bir toplum farklı kültürel özellikleri sebebiyle, farklı sembolik, ekonomik anlamlar yüklemekte ve Erkek Sevgiliye Hediyeleşme süreci kültürden kültüre ve aynı kültürde zamanla farklı biçimlerde ve sosyal yoğunlukta gerçekleşmektedir.20
Toplumsal yapının temelini ve sürekliliğini sağlayan Erkek Sevgiliye Hediyeleşme nin geçmişi ise arkaik toplumlara kadar uzanan ve günümüzde de devam eden bir sürekliliğe sahiptir. Arkaik toplumlarda, Erkek Sevgiliye Hediyeleşmenin örnekleri “potlaç’ ve tanrılara kurban sunma şeklinde görülebilmektedir. Ortaç Çağ’da savaş ganimetlerinin askerler arasında “Erkek Sevgiliye Hediye’ olarak dağıtılmaya başlandığı, vergi ve cezaların “Erkek Sevgiliye Hediye’ olarak ödendiği ve hizmetkârlara “Erkek Sevgiliye Hediyeler‘ verildiği görülür.21 Hükümdarların verdiği Erkek Sevgiliye Hediyeler bu dönemde saygınlık kazanma amaçlı dağıtılan servetlere dönüşür.
Diğer taraftan devletler arası ilişkilerin güvencesi, barışın devamlılığı için elçilere veya elçiler aracılığıyla imparatorlara prenslere, devletin önemli mevkilerinde bulunan kişilere Erkek Sevgiliye Hediyeler verilerek bu gelenek farklı şekillerde günümüze kadar sürdürülmüştür. XXI. yüzyılda ise kamusal alanda değerli Erkek Sevgiliye Hediyeler alınması ve verilmesi konusundaki kısıtlamalar ve bütün kültürlerin eşit olduğu görüşü, bir kültürün diğerine göre üstünlüğünü kanıtlamaya yönelik Erkek Sevgiliye Hediyelere izin vermez. Temel olarak değeri olmayan sembolik ve karşılıklı saygıyı vurgulayan Erkek Sevgiliye Hediyeler verilmekle birlikte, mâlî değeri olan Erkek Sevgiliye Hediyelerin verilmesi durumunda, bu Erkek Sevgiliye Hediyeler kamu mülkiyetine girmekte ve kişiselleştirilmemektedir. Dolayısıyla, günümüzde diplomatik Erkek Sevgiliye Hediyeler politikası gereğince, bu tip Erkek Sevgiliye Hediyeler genellikle sergi salonları veya müzelerde sergilenmektedir.
Türk kültüründe ise lutûf, iyilik, bağış, bahşiş, mükâfat, etkileme, teşvik, takdir, yardımlaşma, dayanışma, himaye etme, sadakat vb. kavramlarla da ilişkilendirilebilecek Erkek Sevgiliye Hediyenin, eş anlamlı kullanımı olan armağanın yanısıra kaynaklarda, pîşkeş, tuhâf, tuhfe, inâm, câize, ihsân, lutûf, kerem, atâ, atiye, hibe, teberrû, himmet, bahâ, surre, bahşiş, ülüş gibi kelimelerle ifade edildiği görülür.22 Diğer taraftan, saçı, mehir, çeyiz, toy, yağma, vakıf gibi kavramlar Erkek Sevgiliye Hediyeleşmenin yaşatıldığı bazı gelenekler olarak karşımıza çıkmaktadır. “Yarım elma, gönül alma’ ve “çam sakızı çoban armağanı” gibi atasözleri de Türk kültüründe Erkek Sevgiliye Hediyenin önemine işaret etmektedir.
Banu MAHİR, “Protokol İlişkilerinde Erkek Sevgiliye Hediyenin Rolü”, s. 76; Ahmet İNSEL, “Armağan Sorunsalının Açtığı Ufuk”, s. 17.
22 Sevda ÖNAL, “Edebi Metinlere Yansıyan Yönüyle Osmanlı Toplumunda Erkek Sevgiliye Hediyeleşme“, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XI, 1, 2008, s. 103.
XIX. yüzyılda Batı’da Türk Tarihi’nin en ünlü uzmanlarından biri olan Leon Cahun başka milletlerin aksine olarak Türklerde halkı besleyen, giydiren, harçlığını verenin hakan olduğunu; “vergi’ kelimesinin halkın genel masrafı anlamına geldiğini söyler. Bu düşünce, Türk hükümdarlarında Göktüklerden itibaren hâkimdir. Devlet yurttaşlarını giydirmek ve doyurmak ile yükümlüdür.24 Bu durum Orhun Kitâbelerinde “Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.’ 25 şeklinde ifade edilir. Keza bu anlayış, Selçuklularda başta hastane, kervansaray, zaviye gibi sosyal hizmet kurumları yapılmasında görülür. Kervansaraylarda yolcuların yatak, yemek ve sağlık hizmetleri ücretsiz yerine getirilir. Osmanlılarda aynı anlayış, Osman Gazi ile beraber hâkim olmuştur. O, üç günde bir fukarayı ve salihleri toplar, ziyafet verir ve giydirip donatır, dul kadınlara sadaka verirdi. Aynı davranış, diğer hükümdarların da imaret vs. açmaları, yemeği elleri ile dağıtmaları şeklinde devam edegelmiştir.26
Mahmut TEZCAN, Kültürel Antropoloji, s. 57.
24 Aydın TANERİ, Türk Devlet Geleneği Dün-Bugün, Ankara 1981, s. 232.
25 Muharrem ERGİN, Orhun Abideleri, İstanbul 2010, s. 7, 21, 39, 43.
26 Aydın TANERİ, Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Döneminde Hükümdarlık Kurumunun Gelişmesi,
Ankara 1978, s. 288.
Diğer taraftan bir hükümdarın huzuruna çıkarken Erkek Sevgiliye Hediye sunulması ise hemen her kültürde görülen bir gelenektir. Machiavelli’nin “Prens’ adlı eserinde hükümdarların huzuruna Erkek Sevgiliye Hediye çıkmanın Batı toplumlarında da bir gelenek olduğunun işaretleri açık bir şekilde görülmektedir. Machiavelli, bu eseri kralına sunarken bunun gerekçelerini de sıralamış; bir kralın gönlünü kazanmayı dileyenlerin onun karşısına en çok sevdikleri ya da onun en çok hoşlanacağını düşündükleri atlar, silahlar, altın işlemeli kumaşlar, değerli taşlar ve onun yüceliğine yakışır buna benzer süslü eşyalar gibi bir Erkek Sevgiliye Hediye çıkmayı âdet edindiklerini belirtmiştir. Kendisi de krala olan bağlılığına tanıklık edecek bir şey sunmak istemiş; “nice yıllar, nice çabalar ve tehlikeler pahasına” edindiği bilgileri ona az zamanda sağlayacak olan bu eserinden daha değerli bir armağan vermeye gücünün olmadığını ve kralın hoşgörüyle karşılayıp kabul edeceğini umduğunu dile getirmiştir.27
Farklı bilim dallarınca ortaya konan ve potlaçla ilişkilendirilerek açıklanan Erkek Sevgiliye Hediye kütürünün Türklerdeki ilk izlerine VIII. yüzyıla ait Orhun Abidelerinden itibaren rastlanmaktadır. Kitâbelerde hükümdarın esas görevi olarak gösterilen halkı doyurmak, giydirmek ve zengin etmek anlayışının28 bir tezahürü olarak Göktürklerden itibaren Türk hakanları tebâsına açık alanlarda, büyük toy ve şölenler sunmayı kendilerine görev bilmiştir. Bu durum hükümdarların cömertliğiyle ilgili olup, onlara büyük bir saygınlık kazandırırdı. Böyle toplu toy vermeyen hakanların ise saygınlığı olmazdı.29 Bu yönüyle Erkek Sevgiliye Hediye kültürünün Türk kültüründe de bazı sosyolog ve tarihçiler tarafından potlaçla ilişkilendirildiği görülmektedir. Ziya Gökalp, Türk kültüründe, fazlaca masraf yapılarak verilen ziyafetler olarak “şölen’ ya da “han-ı yağma’ geleneğinde potlaça benzer özelliklerin bulunduğuna dikkati çekmiştir. Örneğin, Eski Oğuzlarda mutlaka her gün, obaların birinde “şölen’ vardı. Bütün beyler şölende toplanarak müzakereye ve ziyafete katılır, halk da ziyafetlere iştirak ederdi. Yerler, içerler, giyinir, kuşanırlar ve borçları verilirdi.30
27 MACHIAVELLI, Prens, (çev. Nazım Güvenç), İstanbul 1999, s. 37.
28 Muharrem ERGİN, Orhun Abideleri, s. 7, 21, 39, 43.
29 Halil İNALCIK, “Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri”, Osmanlı’da
Devlet, Hukuk, Adalet, Ankara 2000, s. 17-18.
30 Ziya GÖKALP, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 62; Abdülkadir İnan, Ziya Gökalp’ın Dede Korkut
hikâyelerinde Kazan Beyin evini yağmalatmasına dayanarak eski Türklerde, iptidaî kavimlerde
görülen potlaç kurumunun bulunduğunu kesin olarak kabul ettiğini ifade etmekte ve açıklamasında bu
törenin “Eski Türklerde” bulunduğuna dair elde kesin bir delil bulunmadığını ifade etmiştir. İnan,
Kaşgarlı Mahmud’un “Kençliyü” kelimesini açıklamasına atıfta bulunarak, XI. yüzyılda eski
çağlardaki potlaçın bir geleneği olarak “kençliyü denilen “yağma sofrası”nın yapıldığına işaret
etmiştir. Abdülkadir İNAN, “Dede Korkut Kitabında Eski İnançlar ve Gelenekler”, Türk Kültürü
Araştırmaları, III-IV-V-VI, 1966-1969, s. 151-152.
Hükümdarların verdiği toylar (ziyafet) doğum, bey oğlunun ilk avı, bir dilekte bulunma, bir felaketten kurtulma, elçi kabulü gibi sebeplerle olurdu. Büyük bir düzen içinde gerçekleşen bu tür şenliklerin amacı millette birlik ve beraberlik yaratır, halkın hakanlarına karşı güven ve saygı duymalarını sağlardı. Hiyerarşik sıraya uyulan toylarda davetlilerin yerleri ve yiyecekleri yemekler belliydi. Zira bu ziyafetler tâbilik-metbûluk ilişkilerini ifade ederdi.31 Buna “orun’ ve “ülüş’ denirdi. Eski Türklerde yayla, av ve savaş ganimetleri, her kabilenin “orun”u ve “ülüş” ü yani, mevkisi ve buna uygun olarak nasibine düşen pay dikkate alınarak bölüşülürdü.32
Resmî toy ya da “han-ı yağma” adı verilen ziyafetlerde ise ziyafetin ardından beyin, oradaki ziyafet sofrasını ve değerli eşyaları yağmalattığı yağmalı toylar düzenlenirdi. “Dede Korkut Hikâyeleri”ne göre Salur Kazan, Üçok ve Bozoklar biraraya geldikilerinde yağmalı bir toy verir; ziyafetten sonra, hatununun elinden tutarak dışarı çıkar ve davetliler oradaki bütün eşyayı yağmalardı. Bu ziyafete ve yağmaya katılmak aradaki ilişkilerin dostâne yürüdüğüne işaret eder, bu toya davet edilmemek ise düşmanlık sebebi sayılırdı.33
Yine Dede Korkut Hikâyeleri’nde Dirse Hanın hatununun şu sözleri bu ziyefetleri vermedeki amaçlardan birini örnekler: “Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kırdır, İç-Oğuzun, Dış-Oğuzun beylerini üstüne yığınak et. Aç görsen doyur, yalıncak görsen donat, borçluyu borcundan kurtar, tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, ulu toy eyle, hacet dile! Olur ki bir ağzı dualının berekâtıyla Tanrı bize bir erdemli çocuk verir.’ Burada Dirse Hanın vereceği ziyafetin karşılığında istediği şeyin gerçekleşeceğine olan inanç söz konusudur. Nitekim bundan sonra Oğuz Hanın ziyafet vererek ziyafete katılanların duasıyla bir oğlu olduğu görülür. 34
Dede Korkut Hikâyelerinde görülen Erkek Sevgiliye Hediyeleşme örneklerinden biri de “dokuz dokuz” da denilen “dokuzlama” geleneğidir: “Kuşun alakanını, kumaşın arusunu, kızın gökçeğini, dokuzlama çargap, çuha, Bayındır’a pencik çıkardılar”.35 Akından sonra elde edilen ganimetin dağıtımında Han’a bırakılan beşte bir pay arasında bulunan dokuz ayrı çeşit değerli Erkek Sevgiliye Hediye “dokuzlama çargap, çuha’ olarak ifade edilmektedir.
Farklı bilim dallarınca farklı açılardan ele alınan Erkek Sevgiliye Hediye, bütün kültürlerde görülen evrensel ve işlevsel bir kültür unsurudur. Erkek Sevgiliye Hediyeleşme eylemine her bir toplum farklı kültürel özellikleri sebebiyle, farklı sembolik, ekonomik anlamlar yüklemekte ve Erkek Sevgiliye Hediyeleşme süreci kültürden kültüre ve aynı kültürde zamanla farklı biçimlerde ve sosyal yoğunlukta gerçekleşmektedir.20
Toplumsal yapının temelini ve sürekliliğini sağlayan Erkek Sevgiliye Hediyeleşme nin geçmişi ise arkaik toplumlara kadar uzanan ve günümüzde de devam eden bir sürekliliğe sahiptir. Arkaik toplumlarda, Erkek Sevgiliye Hediyeleşmenin örnekleri “potlaç’ ve tanrılara kurban sunma şeklinde görülebilmektedir. Ortaç Çağ’da savaş ganimetlerinin askerler arasında “Erkek Sevgiliye Hediye’ olarak dağıtılmaya başlandığı, vergi ve cezaların “Erkek Sevgiliye Hediye’ olarak ödendiği ve hizmetkârlara “Erkek Sevgiliye Hediyeler‘ verildiği görülür.21 Hükümdarların verdiği Erkek Sevgiliye Hediyeler bu dönemde saygınlık kazanma amaçlı dağıtılan servetlere dönüşür.
Diğer taraftan devletler arası ilişkilerin güvencesi, barışın devamlılığı için elçilere veya elçiler aracılığıyla imparatorlara prenslere, devletin önemli mevkilerinde bulunan kişilere Erkek Sevgiliye Hediyeler verilerek bu gelenek farklı şekillerde günümüze kadar sürdürülmüştür. XXI. yüzyılda ise kamusal alanda değerli Erkek Sevgiliye Hediyeler alınması ve verilmesi konusundaki kısıtlamalar ve bütün kültürlerin eşit olduğu görüşü, bir kültürün diğerine göre üstünlüğünü kanıtlamaya yönelik Erkek Sevgiliye Hediyelere izin vermez. Temel olarak değeri olmayan sembolik ve karşılıklı saygıyı vurgulayan Erkek Sevgiliye Hediyeler verilmekle birlikte, mâlî değeri olan Erkek Sevgiliye Hediyelerin verilmesi durumunda, bu Erkek Sevgiliye Hediyeler kamu mülkiyetine girmekte ve kişiselleştirilmemektedir. Dolayısıyla, günümüzde diplomatik Erkek Sevgiliye Hediyeler politikası gereğince, bu tip Erkek Sevgiliye Hediyeler genellikle sergi salonları veya müzelerde sergilenmektedir.
Türk kültüründe ise lutûf, iyilik, bağış, bahşiş, mükâfat, etkileme, teşvik, takdir, yardımlaşma, dayanışma, himaye etme, sadakat vb. kavramlarla da ilişkilendirilebilecek Erkek Sevgiliye Hediyenin, eş anlamlı kullanımı olan armağanın yanısıra kaynaklarda, pîşkeş, tuhâf, tuhfe, inâm, câize, ihsân, lutûf, kerem, atâ, atiye, hibe, teberrû, himmet, bahâ, surre, bahşiş, ülüş gibi kelimelerle ifade edildiği görülür.22 Diğer taraftan, saçı, mehir, çeyiz, toy, yağma, vakıf gibi kavramlar Erkek Sevgiliye Hediyeleşmenin yaşatıldığı bazı gelenekler olarak karşımıza çıkmaktadır. “Yarım elma, gönül alma’ ve “çam sakızı çoban armağanı” gibi atasözleri de Türk kültüründe Erkek Sevgiliye Hediyenin önemine işaret etmektedir.
Banu MAHİR, “Protokol İlişkilerinde Erkek Sevgiliye Hediyenin Rolü”, s. 76; Ahmet İNSEL, “Armağan Sorunsalının Açtığı Ufuk”, s. 17.
22 Sevda ÖNAL, “Edebi Metinlere Yansıyan Yönüyle Osmanlı Toplumunda Erkek Sevgiliye Hediyeleşme“, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XI, 1, 2008, s. 103.
XIX. yüzyılda Batı’da Türk Tarihi’nin en ünlü uzmanlarından biri olan Leon Cahun başka milletlerin aksine olarak Türklerde halkı besleyen, giydiren, harçlığını verenin hakan olduğunu; “vergi’ kelimesinin halkın genel masrafı anlamına geldiğini söyler. Bu düşünce, Türk hükümdarlarında Göktüklerden itibaren hâkimdir. Devlet yurttaşlarını giydirmek ve doyurmak ile yükümlüdür.24 Bu durum Orhun Kitâbelerinde “Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.’ 25 şeklinde ifade edilir. Keza bu anlayış, Selçuklularda başta hastane, kervansaray, zaviye gibi sosyal hizmet kurumları yapılmasında görülür. Kervansaraylarda yolcuların yatak, yemek ve sağlık hizmetleri ücretsiz yerine getirilir. Osmanlılarda aynı anlayış, Osman Gazi ile beraber hâkim olmuştur. O, üç günde bir fukarayı ve salihleri toplar, ziyafet verir ve giydirip donatır, dul kadınlara sadaka verirdi. Aynı davranış, diğer hükümdarların da imaret vs. açmaları, yemeği elleri ile dağıtmaları şeklinde devam edegelmiştir.26
Mahmut TEZCAN, Kültürel Antropoloji, s. 57.
24 Aydın TANERİ, Türk Devlet Geleneği Dün-Bugün, Ankara 1981, s. 232.
25 Muharrem ERGİN, Orhun Abideleri, İstanbul 2010, s. 7, 21, 39, 43.
26 Aydın TANERİ, Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Döneminde Hükümdarlık Kurumunun Gelişmesi,
Ankara 1978, s. 288.
Diğer taraftan bir hükümdarın huzuruna çıkarken Erkek Sevgiliye Hediye sunulması ise hemen her kültürde görülen bir gelenektir. Machiavelli’nin “Prens’ adlı eserinde hükümdarların huzuruna Erkek Sevgiliye Hediye çıkmanın Batı toplumlarında da bir gelenek olduğunun işaretleri açık bir şekilde görülmektedir. Machiavelli, bu eseri kralına sunarken bunun gerekçelerini de sıralamış; bir kralın gönlünü kazanmayı dileyenlerin onun karşısına en çok sevdikleri ya da onun en çok hoşlanacağını düşündükleri atlar, silahlar, altın işlemeli kumaşlar, değerli taşlar ve onun yüceliğine yakışır buna benzer süslü eşyalar gibi bir Erkek Sevgiliye Hediye çıkmayı âdet edindiklerini belirtmiştir. Kendisi de krala olan bağlılığına tanıklık edecek bir şey sunmak istemiş; “nice yıllar, nice çabalar ve tehlikeler pahasına” edindiği bilgileri ona az zamanda sağlayacak olan bu eserinden daha değerli bir armağan vermeye gücünün olmadığını ve kralın hoşgörüyle karşılayıp kabul edeceğini umduğunu dile getirmiştir.27
Farklı bilim dallarınca ortaya konan ve potlaçla ilişkilendirilerek açıklanan Erkek Sevgiliye Hediye kütürünün Türklerdeki ilk izlerine VIII. yüzyıla ait Orhun Abidelerinden itibaren rastlanmaktadır. Kitâbelerde hükümdarın esas görevi olarak gösterilen halkı doyurmak, giydirmek ve zengin etmek anlayışının28 bir tezahürü olarak Göktürklerden itibaren Türk hakanları tebâsına açık alanlarda, büyük toy ve şölenler sunmayı kendilerine görev bilmiştir. Bu durum hükümdarların cömertliğiyle ilgili olup, onlara büyük bir saygınlık kazandırırdı. Böyle toplu toy vermeyen hakanların ise saygınlığı olmazdı.29 Bu yönüyle Erkek Sevgiliye Hediye kültürünün Türk kültüründe de bazı sosyolog ve tarihçiler tarafından potlaçla ilişkilendirildiği görülmektedir. Ziya Gökalp, Türk kültüründe, fazlaca masraf yapılarak verilen ziyafetler olarak “şölen’ ya da “han-ı yağma’ geleneğinde potlaça benzer özelliklerin bulunduğuna dikkati çekmiştir. Örneğin, Eski Oğuzlarda mutlaka her gün, obaların birinde “şölen’ vardı. Bütün beyler şölende toplanarak müzakereye ve ziyafete katılır, halk da ziyafetlere iştirak ederdi. Yerler, içerler, giyinir, kuşanırlar ve borçları verilirdi.30
27 MACHIAVELLI, Prens, (çev. Nazım Güvenç), İstanbul 1999, s. 37.
28 Muharrem ERGİN, Orhun Abideleri, s. 7, 21, 39, 43.
29 Halil İNALCIK, “Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri”, Osmanlı’da
Devlet, Hukuk, Adalet, Ankara 2000, s. 17-18.
30 Ziya GÖKALP, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 62; Abdülkadir İnan, Ziya Gökalp’ın Dede Korkut
hikâyelerinde Kazan Beyin evini yağmalatmasına dayanarak eski Türklerde, iptidaî kavimlerde
görülen potlaç kurumunun bulunduğunu kesin olarak kabul ettiğini ifade etmekte ve açıklamasında bu
törenin “Eski Türklerde” bulunduğuna dair elde kesin bir delil bulunmadığını ifade etmiştir. İnan,
Kaşgarlı Mahmud’un “Kençliyü” kelimesini açıklamasına atıfta bulunarak, XI. yüzyılda eski
çağlardaki potlaçın bir geleneği olarak “kençliyü denilen “yağma sofrası”nın yapıldığına işaret
etmiştir. Abdülkadir İNAN, “Dede Korkut Kitabında Eski İnançlar ve Gelenekler”, Türk Kültürü
Araştırmaları, III-IV-V-VI, 1966-1969, s. 151-152.
Hükümdarların verdiği toylar (ziyafet) doğum, bey oğlunun ilk avı, bir dilekte bulunma, bir felaketten kurtulma, elçi kabulü gibi sebeplerle olurdu. Büyük bir düzen içinde gerçekleşen bu tür şenliklerin amacı millette birlik ve beraberlik yaratır, halkın hakanlarına karşı güven ve saygı duymalarını sağlardı. Hiyerarşik sıraya uyulan toylarda davetlilerin yerleri ve yiyecekleri yemekler belliydi. Zira bu ziyafetler tâbilik-metbûluk ilişkilerini ifade ederdi.31 Buna “orun’ ve “ülüş’ denirdi. Eski Türklerde yayla, av ve savaş ganimetleri, her kabilenin “orun”u ve “ülüş” ü yani, mevkisi ve buna uygun olarak nasibine düşen pay dikkate alınarak bölüşülürdü.32
Resmî toy ya da “han-ı yağma” adı verilen ziyafetlerde ise ziyafetin ardından beyin, oradaki ziyafet sofrasını ve değerli eşyaları yağmalattığı yağmalı toylar düzenlenirdi. “Dede Korkut Hikâyeleri”ne göre Salur Kazan, Üçok ve Bozoklar biraraya geldikilerinde yağmalı bir toy verir; ziyafetten sonra, hatununun elinden tutarak dışarı çıkar ve davetliler oradaki bütün eşyayı yağmalardı. Bu ziyafete ve yağmaya katılmak aradaki ilişkilerin dostâne yürüdüğüne işaret eder, bu toya davet edilmemek ise düşmanlık sebebi sayılırdı.33
Yine Dede Korkut Hikâyeleri’nde Dirse Hanın hatununun şu sözleri bu ziyefetleri vermedeki amaçlardan birini örnekler: “Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kırdır, İç-Oğuzun, Dış-Oğuzun beylerini üstüne yığınak et. Aç görsen doyur, yalıncak görsen donat, borçluyu borcundan kurtar, tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, ulu toy eyle, hacet dile! Olur ki bir ağzı dualının berekâtıyla Tanrı bize bir erdemli çocuk verir.’ Burada Dirse Hanın vereceği ziyafetin karşılığında istediği şeyin gerçekleşeceğine olan inanç söz konusudur. Nitekim bundan sonra Oğuz Hanın ziyafet vererek ziyafete katılanların duasıyla bir oğlu olduğu görülür. 34
Dede Korkut Hikâyelerinde görülen Erkek Sevgiliye Hediyeleşme örneklerinden biri de “dokuz dokuz” da denilen “dokuzlama” geleneğidir: “Kuşun alakanını, kumaşın arusunu, kızın gökçeğini, dokuzlama çargap, çuha, Bayındır’a pencik çıkardılar”.35 Akından sonra elde edilen ganimetin dağıtımında Han’a bırakılan beşte bir pay arasında bulunan dokuz ayrı çeşit değerli Erkek Sevgiliye Hediye “dokuzlama çargap, çuha’ olarak ifade edilmektedir.