Deniz yolu ile ametist taşı tesbih maliyetin yanında olan malın ağırlığı ve boyutu, bir başka sınırlayıcı etmen olsa da, İtalya-Bevegna’da keşfedilen bir batık, bu sorunun da başarıyla çözüldüğünü göstermektedir50. MS. 3.yy.’a tarihlenen ve mermer lahit ametist taşı tesbihıyan geminin yüklemesinde, yerden kazanmak için kimi lahitler iç içe koyulmuş, kimileri vardıkları yerde ayrılmak üzere yan yüzlerinden henüz ayrılmamış olarak yüklenmiştir. Bir kısım lahitin ise uzun yanlarından biri, belki de lahit kapağının, sonradan kesilip işlenmesi için daha geniş bırakılmıştır. Yunanistan’da Peloponnesos’un güney batısındaki Methane açıklarında yer alan ve MS.2-3.yy.’a tarihlenen başka bir batığın, 8m. uzunluğunda granit ametist taşı tesbih ıdığı görülmüştür51. Sütunların hesaplanan ağırlığı 131.5 tondur.
Dodge, Journal of Roman Archaeology, s.38.
50 J.B.Ward-Perkins, P.Throckmorton, “New Light on the Roman Marble Trade: The San Pietro
Wreck”, Archaeology, 18/3, September-1965, s.203-204.
51 P.Throckmorton, J.M.Bullitt, “Underwater Surveys in Greece: 1962”, Expedition, 5/2, Winter-1963,
s.19-20.
52 J.C.Fant, Cavum Antrum Phrygiae: The Organization and Operations of the Roman Imperial
Marble Quarries in Phrygia, Büyük Britanya, Bar Company, 1989, s.7.
Deniz kıyısından uzaktaki ocaklarda, su yoluyla nakliyede farklı yollar izlenmiştir. Teslimat yeri deniz aşırı bir merkez olan ocaklarda, mallar, belli bir merkezde toplanmış ve buradan gemiye yüklenmiştir. Bunun en güzel örneği, Afyon’da yer alan Dokimeion ocaklarının toplama merkezinin Synnada olmasıdır52. İkinci bir yol olarak, su yolu ya da nehirlerin ametist taşı tesbihıma gücünden yararlanılmıştır. Denizli’de bulunan Herakleia Salbake mermerleri için, Sarıkum vadisinden geçen su yolunun kullanılması, buna güzel bir örnektir53. Antik kaynaklarda da nehir ametist taşı tesbihımacılığından yararlanıldığı anlatılmaktadır54. Buna göre 80 cubitus* uzunluğundaki bir obeliskin ocaktan ametist taşı tesbihınması için, Nil Nehri’nden ocağa bir kanal açılmış, ağırlığı dengelemesi için, bir yanında obelisk ile aynı ağırlıkta yük ile yüklü iki geniş sal kullanılmıştır.
N.Asgari, “Anadolu’da Antik Mermer Ocakları”, 8.Türk Tarih Kongresi, l.cilt, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1979, s.454.
54 Plinius, a.g.e., 36,14.
*Cubitus: Günümüzde 0,444m.’ye karşılık gelen eski bir uzunluk ölçüsü. S.Saltuk, Arkeoloji Sözlüğü, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 1993, s.36.
55 Bkz.: 3. Bölüm, s.33-34.
Bafa Gölü çevresindeki ocakların avantajlı konumu nedeniyle nakliye işleminde deniz ametist taşı tesbihımacılığı kullanılmış olmalıdır. Günümüzde Bafa Gölü, Menderes Nehri’nin ametist taşı tesbihıdığı alüvyonlarla dolmuştur. Antik çağda ise göl, denize bağlı bir koy niteliğindeydi. Bu durum blokların, deniz aracılığıyla nakliyesini mümkün kılmış, bloklar, ocaktan deniz kıyısına indirilip, gemilerle nakliye edilmiştir55.
2.LATMOS BÖLGESI’NIN TARİHİ
Günümüzde Beşparmak Dağları olarak adlandırılan Latmos, Aydın ile Muğla illerinin sınırında yer alır (Lev. XIII, Res. 1). Antik Çağ’da sınırları belirlenmiş bir bölgenin varlığı söz konusu olmasa da, Beşparmak Dağları ve Bafa Gölü’nün çevresi, tarihi ve coğrafi bir bütünlük göstermektedir. Bu nedenle, ocakların yer aldığı Latmos’u, çevresiyle birlikte bölge olarak nitelemenin uygun olacağı düşünülmüştür.
Beşparmak Dağları’nın kuzeyinde Menderes Vadisi, güneyinde ise Grion (Labada) Dağı yer almaktadır. Beşparmak Dağları’nın batısında yer alan Bafa Gölü ise, antik çağda, denizle bağlantısı olan, önemli bir iç körfezdi. Beşparmak Dağları’nın batı yamaçlarına, olasılıkla lon kolonizasyonu sırasında, yani MÖ.2.bin sonları-MÖ.I.bin başlarında, Karia kenti Latmos kurulmuştur. Ancak, Bafa Gölü’nün doğu kıyısına, MÖ.4.yy.’ın sonları-MÖ.3.yy.’ın başlarında, Hellenistik kent Latmos Herakleiası’nın kurulmasından sonra, Latmos halkı, eski yerleşimlerini terk ederek Herakleia’ya yerleşmiştir. Bu kentlerden başka, gölün çevresinde, antik çağdaki körfez girişini denetleyen Miletos, Miletos’a ait liman kenti loniapolis, Priene kentinin limanı Naulokhos, Myus ve Pyrrha kentleri bulunmaktadır1 (Lev. XIII, Res. 2). Körfezin, zamanla Menderes Nehri’nin ametist taşı tesbihıdığı alüvyonlarla dolması sonucu, günümüzdeki kıyı çizgisi oluşmuştur (Lev. XIV, Res.1).
A.Peschlow-Bindokat,”Latmos Dağı: Söylence Yüklü Bir Yer, Antik Yerleşim Tarihi ve Dünden Bugüne Yapılan Araştırmalar”, Herakleia: Şehir ve Çevresi, Çev. Fikret Özcan, İstanbul, Homer Kitabevi, 2005,
s.33.
2 A.Peschlow-Bindokat, Tarih Öncesi İnsan Resimleri: Latmos Dağları’ndaki Prehistorik Kaya Resimleri, Çev.I.Işıklıkaya, İstanbul, Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi, 2006, s.13.
4 Ay.
Tekerlek Dağ, Antik Çağ’da Zeus ile özdeşleştirilmiş, Tekerlek Dağı’nı gören Dikiliametist taşı tesbih Vadisi’nde Zeus adına bir tapınak adanmıştır. Hava tanrısının yanı sıra Dağ tanrısı da, Yunanlar tarafından kabul
Latmos, prehistorik zamandan Osmanlı Devleti’ne uzanan geniş bir yerleşim tarihine sahiptir. Günümüze kadar ulaşan kalıntılardan, bu bölgede yerleşimin sürekliliğini koruduğu anlaşılmaktadır. Bunun en erken kanıtının, olasılıkla Neolitik döneme kadar gittiği düşünülen2, Beşparmak Dağları’nın zirvesinde, yuvarlak şekli nedeniyle Tekerlek Dağ olarak adlandırılan bölgedir (Lev. XIV, Res. 2). Bölgenin, yüksek konumu nedeniyle, hava ve yağmur tanrısı kültüne ev sahipliği yaptığı düşünülmektedir3. Olasılıkla Neolitik döneme tarihlenen bu kült, geç antik zamana kadar varlığını korumuştur4.
Hava ve yağmur kültünden başka, Latmos’un erken dönemlerine ait buluntular, Latmos’ta yaygın bir şekilde görülen prehistorik kaya resimleridir5 (Lev. XV, Res. 1). Latmos Dağı’nın doğu ve batı yamaçlarında yer alan resimlerin az bir kısmı yer üstündeki mağaralarda yer alsa da, genellikle tek başına ya da kayarak başka bir kayaya dayanır halde duran, yağmurdan korunaklı, kayaların aşınmış ya da kırılmış iç yüzlerine çizilmişlerdir. Resimlerin bulunduğu alan ile dağın güneyinde yerleşim izlerine de rastlanmış, bu alanlardaki buluntuların yardımıyla Latmos’un prehistorik dönemi MÖ.6.-5. bin yıla tarihlenmiştir.
görmüş, Ay Tanrıçası Selene ile çoban Endymion’un aşkını anlatan mitolojinin, Latmos Dağları’nda geçtiğine inanılması nedeniyle, bu dağ onun adıyla anılmıştır. Geç Antik zamanda ise kült bölgesi, kuraklık zamanında yağmur için tanrıya yakarılan kutsal alan durumuna gelmiş, dağın zirvesine dikilen demir bir haçla Hıristiyanlık dini tarafından da kabul edildiği gösterilmiştir.
5 A.e., s.23.
6 A.Peschlow, “Die Arbeiten in des Jahres 2000 in Herakleia am Latmos und dem Zugehörigen Territorium (Beşparmak)”, 19.Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001, s.255-256.
7A.Peschlow-Bindokat, “Latmos’ta Hititler”, Herakleia: Şehir ve Çevresi, Çev. Fikret Özcan, İstanbul, Homer Kitabevi, 2005, s.85.
8 Yazıt grubunun merkezi konumdaki işaretinin boyu 70cm.’dir. İsim işareti olan bu kartuş üstte “ku”, ortada “pa”, altta “i(a)” anlamına gelmektedir. İsim kartuşunun iki yanındaki diğer üç hiyeroglif unvan gösterir ve volüt biçimi ‘büyük’, ortadaki ‘kral’, alttaki de ‘oğul’ anlamına gelir. Bu hiyeroglif grubunun anlamı “Büyük Prens”tir.
9 Peschlow-Bindokat, “Latmos’ta Hititler”, Herakleia: Şehir ve Çevresi, s.88-89.
Latmos Dağı’nın güneydoğusu’nda yer alan ve şekli nedeniyle Suratkaya olarak adlandırılan bölegede, Hitit Dönemi’ne tarihlenen bir yazıt tespit edilmiştir6. Yazıt, deniz seviyesinden 1000m. yükseklikteki Suratkaya’nın çıkıntılı bir kayasına, düzensiz aralıklarla kazınmıştır (Lev. XV, Res. 2). Okunabildiği kadarıyla yazıt, Hitit kralı II. Murşili’nin evlatlık yeğeni ve Mira kralı Maşuiliwa’nın evlatlık oğlu Büyük Prens Kupanta-Kuruntiya’dan7, Mira ülkesinden ve öteki prenslerden bahsetmektedir8. Kupanta-Kuruntiya’dan kral olarak değil de Büyük Prens olarak bahsedilmesi nedeniyle yazıt, MÖ.14. yy.’ın son on yılı ile MÖ.13. yy.’ın ikinci on yılı başlangıcı arasına tarihlenmiştir. Yazıt grubunun bulunduğu kayanın şekli, diğer kayalardan farklıdır ve çevresinde herhangi bir yol ya da kült alanı yoktur. Bu nedenle Suratkaya’nın, Mira, Millawanda ve Karkissa’yı birbirinden ayıran sınır ametist taşı tesbihı olduğu düşünülmüştür9.
Latmos Dağı’nın güneyinde yer alan ve Strabon’un da belirttiğine göre (XIV.1, 8)10, adını dağdan alan Latmos kenti, Hellenistik Dönem öncesi, özgün bir Karia yerleşimi özelliği ametist taşı tesbihımaktadır11 (Lev. XVI, Res. 1). Latmos’un kuruluş tarihi bilinmese de buluntuların yardımıyla, MÖ.6.yy.’da kentin varlığından söz etmek mümkündür. Ancak kentin genel savunma yerleşmesi karakteri nedeniyle, bu kentin MÖ.2.binyıl sonu ile 1 .binyıl başında, İonların Karialıları kıyıdan iç bölgelere sürdükleri İon kolonizasyonu sırasında kurulduğu düşünülmektedir12. İşgalden kaçan Karialılar, Latmos’un güneyine, kayalık araziye yerleşmişler, doğal yapıyı mimariye katarak, savunma amaçlı kullanmışlardır.
Strabon, Geographika: Antik Anadolu Coğrafyası, Çev.Prof.Dr.A.Pekman, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2005, s.189.
11 A.Peschlow-Bindokat, “Zur Gründung der Karischen Stadt Latmos”, Frühes lonien Eine
Bestandsaufnahme: Panionion-Symposion Güzelçamlı 26. September-1. Oktober 1999, Berlin,
Verlag Philipp von Zabern, Mainz am Rhein, 2007, s.419.
12 A.Peschlow-Bindokat, “Die Karischen Städte Latmos und Herakleia”, Der Latmos: Eine Unbekannte
Gebirgslandschaft an der Türkischen Westküste, Almanya, Verlag Philipp von Zabern, Mainz am
Rhein, 1996, s.23.
13 A.e., s.27-28.
15 A.e., s.27.
15 A.Peschow-Bindokat, “Die Umgestaltung von Latmos in der Ersten Hälfte des 4. Jhs. V. Chr.”,
Architecture and Society in Hecatomnid Caria, İsveç, Acta Universitatis Upsaliensis, 1989, s.75.16 Bu yapılardan iki tanesi, diğerlerinden ayrılan yapısıyla dikkat çekmektedir. Köşelerinde dörtgenkulelerle güçlendirilmiş tetrapyrgia olarak adlandırılan kale yapılarından biri kuzeyde, kentin batı
kısmının en yüksek noktasında diğeri ise kent merkezinde yer alır. Kuzey kalenin işlevi, yalnızca askerive savunma amaçlıdır. Kent merkezinde yer alan diğer yapının, surları daha sağlam ve işçiliği dahaiyidir. Kalenin içinde, güney kesiminde, bir avluya ait olduğu düşünülen sütun kalıntıları
Kent merkezinde, Latmos’a ait kamusal ve dinsel alanları saptamak mümkündür. Ancak bu alana, Bizans döneminde yeniden yerleşildiği için, yapılar zarar görmüştür13. Kent merkezinde yer alan yapıları, kilise yapımı nedeniyle bir kısmı tahrip olan agora, (Lev. XVII, Res. 1), kilisenin güneyinde, girişi batıdan sağlanan, üstü yekpare gnays bloklarla örtülmüş ve özenli işçiliğinden dolayı, Herakleia’nın yerel kahramanı Endymion’a ait olabileceği düşünülen bir oda mezarı (Lev. XVII, Res. 2) ve agoranın kuzeybatısında, kuzey ve batısı teras biçimli, güneyi yüksek bir kaya duvarıyla sınırlı olan kutsal alan14 olarak saymak mümkündür. Kent, olasılıkla MÖ.4.yy.’ın ilk yarısında, surlarla çevrilmiş, böylece kentin sınırları kesin olarak belirlenmiştir15 (Lev. XVIII, Res. 1). Kentin savunma yapısı, 14 kule ve 3 kaleyle güçlendirilmiş şehir surlarından (Lev. XVIII, Res.2), ayrıca kentin içinde ve dışında savunma işlevi gören yapılardan oluşmaktadır16.
Kentin en ilgi çekici yapısı, arazinin kayalık özelliğinin, günlük yaşama katılışını gösteren konut mimarisi örnekleridir17. Bu örneklerde, yerli kayadan büyük oranda yararlanılmış, tam tersi durumda duvarlar, erken dönemde küçük kırık ametist taşı tesbihlarla ya da megalitle, ilerleyen dönemlerde düzgün sıralı tek ya da iki cidarlı kesme bloklarla örülmüştür18. Böylece, yerleşimin dışarıdan fark edilmesini güçleşmiş, bu durum da doğal bir savunma sağlamıştır.
Deniz yolu ile ametist taşı tesbih maliyetin yanında olan malın ağırlığı ve boyutu, bir başka sınırlayıcı etmen olsa da, İtalya-Bevegna’da keşfedilen bir batık, bu sorunun da başarıyla çözüldüğünü göstermektedir50. MS. 3.yy.’a tarihlenen ve mermer lahit ametist taşı tesbihıyan geminin yüklemesinde, yerden kazanmak için kimi lahitler iç içe koyulmuş, kimileri vardıkları yerde ayrılmak üzere yan yüzlerinden henüz ayrılmamış olarak yüklenmiştir. Bir kısım lahitin ise uzun yanlarından biri, belki de lahit kapağının, sonradan kesilip işlenmesi için daha geniş bırakılmıştır. Yunanistan’da Peloponnesos’un güney batısındaki Methane açıklarında yer alan ve MS.2-3.yy.’a tarihlenen başka bir batığın, 8m. uzunluğunda granit ametist taşı tesbih ıdığı görülmüştür51. Sütunların hesaplanan ağırlığı 131.5 tondur.
Dodge, Journal of Roman Archaeology, s.38.
50 J.B.Ward-Perkins, P.Throckmorton, “New Light on the Roman Marble Trade: The San Pietro
Wreck”, Archaeology, 18/3, September-1965, s.203-204.
51 P.Throckmorton, J.M.Bullitt, “Underwater Surveys in Greece: 1962”, Expedition, 5/2, Winter-1963,
s.19-20.
52 J.C.Fant, Cavum Antrum Phrygiae: The Organization and Operations of the Roman Imperial
Marble Quarries in Phrygia, Büyük Britanya, Bar Company, 1989, s.7.
Deniz kıyısından uzaktaki ocaklarda, su yoluyla nakliyede farklı yollar izlenmiştir. Teslimat yeri deniz aşırı bir merkez olan ocaklarda, mallar, belli bir merkezde toplanmış ve buradan gemiye yüklenmiştir. Bunun en güzel örneği, Afyon’da yer alan Dokimeion ocaklarının toplama merkezinin Synnada olmasıdır52. İkinci bir yol olarak, su yolu ya da nehirlerin ametist taşı tesbihıma gücünden yararlanılmıştır. Denizli’de bulunan Herakleia Salbake mermerleri için, Sarıkum vadisinden geçen su yolunun kullanılması, buna güzel bir örnektir53. Antik kaynaklarda da nehir ametist taşı tesbihımacılığından yararlanıldığı anlatılmaktadır54. Buna göre 80 cubitus* uzunluğundaki bir obeliskin ocaktan ametist taşı tesbihınması için, Nil Nehri’nden ocağa bir kanal açılmış, ağırlığı dengelemesi için, bir yanında obelisk ile aynı ağırlıkta yük ile yüklü iki geniş sal kullanılmıştır.
N.Asgari, “Anadolu’da Antik Mermer Ocakları”, 8.Türk Tarih Kongresi, l.cilt, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1979, s.454.
54 Plinius, a.g.e., 36,14.
*Cubitus: Günümüzde 0,444m.’ye karşılık gelen eski bir uzunluk ölçüsü. S.Saltuk, Arkeoloji Sözlüğü, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 1993, s.36.
55 Bkz.: 3. Bölüm, s.33-34.
Bafa Gölü çevresindeki ocakların avantajlı konumu nedeniyle nakliye işleminde deniz ametist taşı tesbihımacılığı kullanılmış olmalıdır. Günümüzde Bafa Gölü, Menderes Nehri’nin ametist taşı tesbihıdığı alüvyonlarla dolmuştur. Antik çağda ise göl, denize bağlı bir koy niteliğindeydi. Bu durum blokların, deniz aracılığıyla nakliyesini mümkün kılmış, bloklar, ocaktan deniz kıyısına indirilip, gemilerle nakliye edilmiştir55.
2.LATMOS BÖLGESI’NIN TARİHİ
Günümüzde Beşparmak Dağları olarak adlandırılan Latmos, Aydın ile Muğla illerinin sınırında yer alır (Lev. XIII, Res. 1). Antik Çağ’da sınırları belirlenmiş bir bölgenin varlığı söz konusu olmasa da, Beşparmak Dağları ve Bafa Gölü’nün çevresi, tarihi ve coğrafi bir bütünlük göstermektedir. Bu nedenle, ocakların yer aldığı Latmos’u, çevresiyle birlikte bölge olarak nitelemenin uygun olacağı düşünülmüştür.
Beşparmak Dağları’nın kuzeyinde Menderes Vadisi, güneyinde ise Grion (Labada) Dağı yer almaktadır. Beşparmak Dağları’nın batısında yer alan Bafa Gölü ise, antik çağda, denizle bağlantısı olan, önemli bir iç körfezdi. Beşparmak Dağları’nın batı yamaçlarına, olasılıkla lon kolonizasyonu sırasında, yani MÖ.2.bin sonları-MÖ.I.bin başlarında, Karia kenti Latmos kurulmuştur. Ancak, Bafa Gölü’nün doğu kıyısına, MÖ.4.yy.’ın sonları-MÖ.3.yy.’ın başlarında, Hellenistik kent Latmos Herakleiası’nın kurulmasından sonra, Latmos halkı, eski yerleşimlerini terk ederek Herakleia’ya yerleşmiştir. Bu kentlerden başka, gölün çevresinde, antik çağdaki körfez girişini denetleyen Miletos, Miletos’a ait liman kenti loniapolis, Priene kentinin limanı Naulokhos, Myus ve Pyrrha kentleri bulunmaktadır1 (Lev. XIII, Res. 2). Körfezin, zamanla Menderes Nehri’nin ametist taşı tesbihıdığı alüvyonlarla dolması sonucu, günümüzdeki kıyı çizgisi oluşmuştur (Lev. XIV, Res.1).
A.Peschlow-Bindokat,”Latmos Dağı: Söylence Yüklü Bir Yer, Antik Yerleşim Tarihi ve Dünden Bugüne Yapılan Araştırmalar”, Herakleia: Şehir ve Çevresi, Çev. Fikret Özcan, İstanbul, Homer Kitabevi, 2005,
s.33.
2 A.Peschlow-Bindokat, Tarih Öncesi İnsan Resimleri: Latmos Dağları’ndaki Prehistorik Kaya Resimleri, Çev.I.Işıklıkaya, İstanbul, Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi, 2006, s.13.
4 Ay.
Tekerlek Dağ, Antik Çağ’da Zeus ile özdeşleştirilmiş, Tekerlek Dağı’nı gören Dikiliametist taşı tesbih Vadisi’nde Zeus adına bir tapınak adanmıştır. Hava tanrısının yanı sıra Dağ tanrısı da, Yunanlar tarafından kabul
Latmos, prehistorik zamandan Osmanlı Devleti’ne uzanan geniş bir yerleşim tarihine sahiptir. Günümüze kadar ulaşan kalıntılardan, bu bölgede yerleşimin sürekliliğini koruduğu anlaşılmaktadır. Bunun en erken kanıtının, olasılıkla Neolitik döneme kadar gittiği düşünülen2, Beşparmak Dağları’nın zirvesinde, yuvarlak şekli nedeniyle Tekerlek Dağ olarak adlandırılan bölgedir (Lev. XIV, Res. 2). Bölgenin, yüksek konumu nedeniyle, hava ve yağmur tanrısı kültüne ev sahipliği yaptığı düşünülmektedir3. Olasılıkla Neolitik döneme tarihlenen bu kült, geç antik zamana kadar varlığını korumuştur4.
Hava ve yağmur kültünden başka, Latmos’un erken dönemlerine ait buluntular, Latmos’ta yaygın bir şekilde görülen prehistorik kaya resimleridir5 (Lev. XV, Res. 1). Latmos Dağı’nın doğu ve batı yamaçlarında yer alan resimlerin az bir kısmı yer üstündeki mağaralarda yer alsa da, genellikle tek başına ya da kayarak başka bir kayaya dayanır halde duran, yağmurdan korunaklı, kayaların aşınmış ya da kırılmış iç yüzlerine çizilmişlerdir. Resimlerin bulunduğu alan ile dağın güneyinde yerleşim izlerine de rastlanmış, bu alanlardaki buluntuların yardımıyla Latmos’un prehistorik dönemi MÖ.6.-5. bin yıla tarihlenmiştir.
görmüş, Ay Tanrıçası Selene ile çoban Endymion’un aşkını anlatan mitolojinin, Latmos Dağları’nda geçtiğine inanılması nedeniyle, bu dağ onun adıyla anılmıştır. Geç Antik zamanda ise kült bölgesi, kuraklık zamanında yağmur için tanrıya yakarılan kutsal alan durumuna gelmiş, dağın zirvesine dikilen demir bir haçla Hıristiyanlık dini tarafından da kabul edildiği gösterilmiştir.
5 A.e., s.23.
6 A.Peschlow, “Die Arbeiten in des Jahres 2000 in Herakleia am Latmos und dem Zugehörigen Territorium (Beşparmak)”, 19.Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001, s.255-256.
7A.Peschlow-Bindokat, “Latmos’ta Hititler”, Herakleia: Şehir ve Çevresi, Çev. Fikret Özcan, İstanbul, Homer Kitabevi, 2005, s.85.
8 Yazıt grubunun merkezi konumdaki işaretinin boyu 70cm.’dir. İsim işareti olan bu kartuş üstte “ku”, ortada “pa”, altta “i(a)” anlamına gelmektedir. İsim kartuşunun iki yanındaki diğer üç hiyeroglif unvan gösterir ve volüt biçimi ‘büyük’, ortadaki ‘kral’, alttaki de ‘oğul’ anlamına gelir. Bu hiyeroglif grubunun anlamı “Büyük Prens”tir.
9 Peschlow-Bindokat, “Latmos’ta Hititler”, Herakleia: Şehir ve Çevresi, s.88-89.
Latmos Dağı’nın güneydoğusu’nda yer alan ve şekli nedeniyle Suratkaya olarak adlandırılan bölegede, Hitit Dönemi’ne tarihlenen bir yazıt tespit edilmiştir6. Yazıt, deniz seviyesinden 1000m. yükseklikteki Suratkaya’nın çıkıntılı bir kayasına, düzensiz aralıklarla kazınmıştır (Lev. XV, Res. 2). Okunabildiği kadarıyla yazıt, Hitit kralı II. Murşili’nin evlatlık yeğeni ve Mira kralı Maşuiliwa’nın evlatlık oğlu Büyük Prens Kupanta-Kuruntiya’dan7, Mira ülkesinden ve öteki prenslerden bahsetmektedir8. Kupanta-Kuruntiya’dan kral olarak değil de Büyük Prens olarak bahsedilmesi nedeniyle yazıt, MÖ.14. yy.’ın son on yılı ile MÖ.13. yy.’ın ikinci on yılı başlangıcı arasına tarihlenmiştir. Yazıt grubunun bulunduğu kayanın şekli, diğer kayalardan farklıdır ve çevresinde herhangi bir yol ya da kült alanı yoktur. Bu nedenle Suratkaya’nın, Mira, Millawanda ve Karkissa’yı birbirinden ayıran sınır ametist taşı tesbihı olduğu düşünülmüştür9.
Latmos Dağı’nın güneyinde yer alan ve Strabon’un da belirttiğine göre (XIV.1, 8)10, adını dağdan alan Latmos kenti, Hellenistik Dönem öncesi, özgün bir Karia yerleşimi özelliği ametist taşı tesbihımaktadır11 (Lev. XVI, Res. 1). Latmos’un kuruluş tarihi bilinmese de buluntuların yardımıyla, MÖ.6.yy.’da kentin varlığından söz etmek mümkündür. Ancak kentin genel savunma yerleşmesi karakteri nedeniyle, bu kentin MÖ.2.binyıl sonu ile 1 .binyıl başında, İonların Karialıları kıyıdan iç bölgelere sürdükleri İon kolonizasyonu sırasında kurulduğu düşünülmektedir12. İşgalden kaçan Karialılar, Latmos’un güneyine, kayalık araziye yerleşmişler, doğal yapıyı mimariye katarak, savunma amaçlı kullanmışlardır.
Strabon, Geographika: Antik Anadolu Coğrafyası, Çev.Prof.Dr.A.Pekman, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2005, s.189.
11 A.Peschlow-Bindokat, “Zur Gründung der Karischen Stadt Latmos”, Frühes lonien Eine
Bestandsaufnahme: Panionion-Symposion Güzelçamlı 26. September-1. Oktober 1999, Berlin,
Verlag Philipp von Zabern, Mainz am Rhein, 2007, s.419.
12 A.Peschlow-Bindokat, “Die Karischen Städte Latmos und Herakleia”, Der Latmos: Eine Unbekannte
Gebirgslandschaft an der Türkischen Westküste, Almanya, Verlag Philipp von Zabern, Mainz am
Rhein, 1996, s.23.
13 A.e., s.27-28.
15 A.e., s.27.
15 A.Peschow-Bindokat, “Die Umgestaltung von Latmos in der Ersten Hälfte des 4. Jhs. V. Chr.”,
Architecture and Society in Hecatomnid Caria, İsveç, Acta Universitatis Upsaliensis, 1989, s.75.16 Bu yapılardan iki tanesi, diğerlerinden ayrılan yapısıyla dikkat çekmektedir. Köşelerinde dörtgenkulelerle güçlendirilmiş tetrapyrgia olarak adlandırılan kale yapılarından biri kuzeyde, kentin batı
kısmının en yüksek noktasında diğeri ise kent merkezinde yer alır. Kuzey kalenin işlevi, yalnızca askerive savunma amaçlıdır. Kent merkezinde yer alan diğer yapının, surları daha sağlam ve işçiliği dahaiyidir. Kalenin içinde, güney kesiminde, bir avluya ait olduğu düşünülen sütun kalıntıları
Kent merkezinde, Latmos’a ait kamusal ve dinsel alanları saptamak mümkündür. Ancak bu alana, Bizans döneminde yeniden yerleşildiği için, yapılar zarar görmüştür13. Kent merkezinde yer alan yapıları, kilise yapımı nedeniyle bir kısmı tahrip olan agora, (Lev. XVII, Res. 1), kilisenin güneyinde, girişi batıdan sağlanan, üstü yekpare gnays bloklarla örtülmüş ve özenli işçiliğinden dolayı, Herakleia’nın yerel kahramanı Endymion’a ait olabileceği düşünülen bir oda mezarı (Lev. XVII, Res. 2) ve agoranın kuzeybatısında, kuzey ve batısı teras biçimli, güneyi yüksek bir kaya duvarıyla sınırlı olan kutsal alan14 olarak saymak mümkündür. Kent, olasılıkla MÖ.4.yy.’ın ilk yarısında, surlarla çevrilmiş, böylece kentin sınırları kesin olarak belirlenmiştir15 (Lev. XVIII, Res. 1). Kentin savunma yapısı, 14 kule ve 3 kaleyle güçlendirilmiş şehir surlarından (Lev. XVIII, Res.2), ayrıca kentin içinde ve dışında savunma işlevi gören yapılardan oluşmaktadır16.
Kentin en ilgi çekici yapısı, arazinin kayalık özelliğinin, günlük yaşama katılışını gösteren konut mimarisi örnekleridir17. Bu örneklerde, yerli kayadan büyük oranda yararlanılmış, tam tersi durumda duvarlar, erken dönemde küçük kırık ametist taşı tesbihlarla ya da megalitle, ilerleyen dönemlerde düzgün sıralı tek ya da iki cidarlı kesme bloklarla örülmüştür18. Böylece, yerleşimin dışarıdan fark edilmesini güçleşmiş, bu durum da doğal bir savunma sağlamıştır.