“Gökküresi bilimi” anlamına gelen Astronomi (İngilizce: astronomy, Fransızca: astronomie, Yunanca: aoxpovouia = daxpov + voux>ç, astronomia = astron (gökcismi) + nomos (kanun)) “yıldızların kanunu”1 kelimelerinin birleÅŸiminden oluÅŸmuÅŸtur. İslam dünyasında astronomiyi ifade etmek için ilm-i felek teriminin yanı sıra “felekiyyat, ilmÂi nücum, ilm-i nücum-i ta’limi, sınaat-i nücum, sınaat-i tencim, ilm-i hey’e, ilm-i hey’et’il-âlem” kelimeleri de kullanılmaktadır.
Gökcisimlerini ve evreni inceleyen bir bilim dalı olan Astronomi etrafımızı çevreleyen evreni, gezegenleri ve diÄŸer gökcisimlerini (göktaÅŸları, yıldızlar, kuyruklu yıldızlar, çift yıldızlar, kara delikler, galaksiler, vb.), bu cisimlerin oluÅŸumlarını, evrimlerini, fiziksel yapılarını, kimyasal bileÅŸimlerini, birbirlerine göre konumlarını ve hareket yasalarını inceler. Aristoteles’e göre dört matematiksel bilimden birisidir ve amacı yıldızların görünen hareketlerini incelemekten ve geometrik yapılarının belirlenmesinden ibarettir. Astronomi, yörüngesel cisimleri ve Dünya atmosferinin dışında gerçekleÅŸen, yıldızlar, gezegenler, kuyrukluyıldızlar, kutup ışıkları, gökadalar ve kozmik fon radyasyonu gibi gözlemlenebilir tüm olay ve olguları inceleyen bilimdir. Evrenin doÄŸuÅŸu ve büyümesi, evrimi, gökcisimlerinin fiziksel-kimyasal özellikleri ve konumlarının hesaplanması ile
Türk (İnönü) Ansiklopedisi, “Astronomi”, Ankara 1949, cilt 3, s. 504. Tevfik Fehd, “İlm-i Felek”, ÖİA, İstanbul 2000, cilt 22, s.126. Yeni Türk Ansiklopedisi, “Astronomi”, İstanbul 1985, cilt 1, s. 198.
ilişkilidir. Astronomi gözlemleri salt astronomi ile ilişkili değildir, aynı zamanda genel görelilik kuramı gibi fizikte çok önemli bir yeri olan teorilerin ispatı için de bilgi sağlarlar. Gözlemsel astronomiye bir tamamlayıcı etken olarak teorik astrofizik de astronomik oluşumları açıklamaya çalışır.
İhvan-ı Safa’nın tanımlamasına göre ilm-i felek üç dala ayrılır: Birincisi feleklerin yapısını, yıldızlar ve sayıları, burçlar, büyüklükleri, aralarındaki uzaklıklar ve hareketleri; ikincisi astronomi cetvellerinin kullanımı, takvimlerin düzenlenmesi, tarihlerin tespiti; üçüncüsü feleklerin dönüşü, burçların doÄŸuÅŸu ve yıldızların hareketinden dünyada olabilecekler hakkında bilgi çıkarılmasıyla ilgilidir. İbn Sina da aynı açıklamaları yapmakla birlikte tıp ve fizyonomi(yüz hatlarından insan tanıma) gibi tabiat bilimlerinin alt dalları arasında sıraladığı astrolojiyi bu tanımlamanın dışında tutmaktadır. Aristoteles ve eserlerini ÅŸerhedenlerden esinlenerek yapılan bu tanımlama, astronomi ve astrolojiyi birbirinden ayıran İslam filozoflarının büyük çoÄŸunluÄŸu tarafından kabul görmüştür. Çünkü astronomi hesabı alırken astroloji tabiat olaylarından çıkarılan iÅŸaretlere ve bir takım spekülasyonlara dayanır. Batlamyus’un Tetrabiblon adlı eserindeki fikirleri benimseyen astrologlar ise bu ayrımı kabul etmemiÅŸlerdir.4 Çağındaki İslam ilim birikiminin bir deÄŸerlendirmesini yapan İbn Haldun astronominin tanımı ve konusunu Mukaddime’sinde şöyle ele almıştır: “Bu bilim (astronomi) sabit yıldızlar ve gezegenlerin hareketlerinin inceler. Astronomi, gözlenebilen hareketleri, zorunlu olarak ortaya çıkan yıldızların seyirlerini ve gezegenlerin durumlarını geometrik prensiplerle istidlal eder. Aynı zamanda astronomi, ekinoks hareketlerin varlığıyla yer merkezinin GüneÅŸ feleÄŸinin merkeziyle aynı hizada olmadığını da istidlal eder. Gezegenlerin büyük felekleri içinde hareket eden ve içlerinde yıldızların bulunduÄŸu küçük feleklerin varlığını da ispat eder. Sabit yıldızların hareketleriyle sekizinci feleÄŸin varlığını gösterir. Astronomi aynı ÅŸekilde her yıldızın, çeÅŸitli meyli olduÄŸu için birçok feleÄŸe sahip olduÄŸunu da ispatlamıştır.
Ancak Rasati gözlemler, bu tür hareketlerin gerçeklik, tabiat ve türlerinin bilinmesini saÄŸlarlar. Sadece ve sadece bu tür gözlemlerledir ki biz yıldızların ileri-geri hareketlerini, ekinoksları ve feleklerin düzenini bilebiliyoruz.”5
Fehd, “İlm-i Felek”, ÖİA, cilt 22, s.126.
İbn Haldun; Mukaddime, (Hazırlayan: Süleyman UludaÄŸ), cilt 2, Dergâh Yayınları, 1991, s. 1160— 1161; Mehmet Bayraktar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, TDV Yayınları, Ankara 1989, s. 73.
İlm-i feleğin kesin bir tanımını yapamayan İslam astronomları, Batlamyus döneminin Yunanlı bilginleri gibi sadece gök cisimlerinin hareketleriyle ilgilenmiş, görünen bütün durumlardaki hareketleri açıklamak için geometrik şekiller kullanmış ve bu şekiller yardımıyla yıldızların yerlerini istenilen her vakitte hesaplayabilmişlerdir. Böylece gökteki hareketlerin menşei bütün gök cisimlerinin mahiyetine dair araştırmalar astronominin dışında bırakılmış ve tabiat felsefesi sahası içine alınmıştır. Buna göre de mesela İslam bilginlerinin gökte dairevi olmayan hareketlerin varlığını neden imkânsız gördüklerini, gökteki hareketlerin menşeini, feleklerle yıldızların mahiyetini ve niçin küre şeklinde olduklarını öğrenmek isteyen bir kimse tabiat felsefesiyle ilgili felsefe veya kelam kitaplarına başvurmak zorunda kalmıştır.6
Diğer bilim dallarıyla kıyasladığımızda Astronomi; yıldızlı göklerin gizeminden doğmuş en eski bilim ve astrofiziğin kuramsal dalı ile birleştirilmesi bakımından da en yeni bilim dalı olarak düşünülebilir.
Astronomi, ilk çaÄŸlardan beri insanların gökyüzüne karşı duydukları merak nedeniyle en hızlı geliÅŸen bilim dallarından biri olmuÅŸtur. Bu geliÅŸme meydana gelirken matematik ve fizik gibi birçok bilim dallarının da geliÅŸmesine neden olmuÅŸtur. Tutulmalar, Ay’ın evreleri, yıldız yaÄŸmurları, kuyruklu yıldızlar gibi dikkat çekici olaylar insanların astronomiye olan ilgisini daha da artırmıştır. Bu tür gök olaylarının izlenmesi, kaydedilmesi ve kayıtların tutularak yorumlanması astronominin geliÅŸmesini saÄŸlamıştır.
6Fehd, “İlm-i Felek”, ÖİA, cilt 22, s.126.7Fussılet 41/53.8 Rum 30/22; Enbiya 21/33; Yasin 36/38—40; İbrahim 14/33; Casiye 45/13. |
Müslümanların ilme bulundukları katkının belki de en ayırt edici özelliÄŸi matematik, geometri ve astronomi arasında uygunluk olduÄŸu yönündeki görüşleri olmuÅŸtur. “İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceÄŸiz ki onun(Kur’ân’ın) gerçek olduÄŸu, onlara iyice belli olsun… 7 ayetindeki “ufuklardaki ayetlerden” kastedilenin; gökyüzünde ve yeryüzündeki her ÅŸeyin (güneÅŸ, ay ve yıldızlar) harika bir ÅŸekilde düzenlenerek insanın hizmetine verilmiÅŸ olması olabilir. Gök cisimleri, Yaratıcı tarafından düzenlenen sistemli bir kosmos halinde kendileri için belirlenen bir yörüngede hareket ederler ve bundan hiç sapmazlar.8 Bunu temel alarak Müslüman astronomlar gökyüzü görüşlerini oluÅŸturmuÅŸlardır. İslam öncesi astronomi, mitolojinin yaygın olduÄŸu bir alan olduÄŸu için Müslüman astronomlar İslam öncesi dünyadan, özellikle  astronominin oldukça ilerlemiÅŸÂ olduÄŸu Mezopotamya’dan edindikleri bilgilerden mitolojiyi elemiÅŸlerdir. Müslümanlar öncelikle astronomiyi o mitlerden arındırmak için astrolojiye karşı amansız bir mücadele baÅŸlatmışlardır. Yanlışlık üzerine kurulu bir mesleÄŸi yürüten Astrologlar, sonuçta tahminleri doÄŸru çıksa da, gaybı haber vermeye kalkıştıkları için yanlış yolda idiler. Kur’ânî inançları Müslüman astronomların önde gelen motivasyonu ve rehberiydi. Müslümanlar klasik dünyadan İran ve Hind’den elde ettikleri bilgiyi uygulamaya koyarak, bu birikimi kendi oluÅŸturdukları ile geniÅŸlettiler ve deÄŸiÅŸtirdiler.9 Kısaca eski bilgi birikimlerini korudukları; önemli düzeltmelerde, yeni keÅŸif ve icatlarda bulundukları; astronomiyi bir ilim dalı olarak kurdukları; disiplini sihir ve mitlerden temizledikleri için kuÅŸkusuz dünya, Müslümanlara çok ÅŸey borçludur.10
“Gökküresi bilimi” anlamına gelen Astronomi (İngilizce: astronomy, Fransızca: astronomie, Yunanca: aoxpovouia = daxpov + voux>ç, astronomia = astron (gökcismi) + nomos (kanun)) “yıldızların kanunu”1 kelimelerinin birleÅŸiminden oluÅŸmuÅŸtur. İslam dünyasında astronomiyi ifade etmek için ilm-i felek teriminin yanı sıra “felekiyyat, ilmÂi nücum, ilm-i nücum-i ta’limi, sınaat-i nücum, sınaat-i tencim, ilm-i hey’e, ilm-i hey’et’il-âlem” kelimeleri de kullanılmaktadır.
Gökcisimlerini ve evreni inceleyen bir bilim dalı olan Astronomi etrafımızı çevreleyen evreni, gezegenleri ve diÄŸer gökcisimlerini (göktaÅŸları, yıldızlar, kuyruklu yıldızlar, çift yıldızlar, kara delikler, galaksiler, vb.), bu cisimlerin oluÅŸumlarını, evrimlerini, fiziksel yapılarını, kimyasal bileÅŸimlerini, birbirlerine göre konumlarını ve hareket yasalarını inceler. Aristoteles’e göre dört matematiksel bilimden birisidir ve amacı yıldızların görünen hareketlerini incelemekten ve geometrik yapılarının belirlenmesinden ibarettir. Astronomi, yörüngesel cisimleri ve Dünya atmosferinin dışında gerçekleÅŸen, yıldızlar, gezegenler, kuyrukluyıldızlar, kutup ışıkları, gökadalar ve kozmik fon radyasyonu gibi gözlemlenebilir tüm olay ve olguları inceleyen bilimdir. Evrenin doÄŸuÅŸu ve büyümesi, evrimi, gökcisimlerinin fiziksel-kimyasal özellikleri ve konumlarının hesaplanması ile
Türk (İnönü) Ansiklopedisi, “Astronomi”, Ankara 1949, cilt 3, s. 504. Tevfik Fehd, “İlm-i Felek”, ÖİA, İstanbul 2000, cilt 22, s.126. Yeni Türk Ansiklopedisi, “Astronomi”, İstanbul 1985, cilt 1, s. 198.
ilişkilidir. Astronomi gözlemleri salt astronomi ile ilişkili değildir, aynı zamanda genel görelilik kuramı gibi fizikte çok önemli bir yeri olan teorilerin ispatı için de bilgi sağlarlar. Gözlemsel astronomiye bir tamamlayıcı etken olarak teorik astrofizik de astronomik oluşumları açıklamaya çalışır.
İhvan-ı Safa’nın tanımlamasına göre ilm-i felek üç dala ayrılır: Birincisi feleklerin yapısını, yıldızlar ve sayıları, burçlar, büyüklükleri, aralarındaki uzaklıklar ve hareketleri; ikincisi astronomi cetvellerinin kullanımı, takvimlerin düzenlenmesi, tarihlerin tespiti; üçüncüsü feleklerin dönüşü, burçların doÄŸuÅŸu ve yıldızların hareketinden dünyada olabilecekler hakkında bilgi çıkarılmasıyla ilgilidir. İbn Sina da aynı açıklamaları yapmakla birlikte tıp ve fizyonomi(yüz hatlarından insan tanıma) gibi tabiat bilimlerinin alt dalları arasında sıraladığı astrolojiyi bu tanımlamanın dışında tutmaktadır. Aristoteles ve eserlerini ÅŸerhedenlerden esinlenerek yapılan bu tanımlama, astronomi ve astrolojiyi birbirinden ayıran İslam filozoflarının büyük çoÄŸunluÄŸu tarafından kabul görmüştür. Çünkü astronomi hesabı alırken astroloji tabiat olaylarından çıkarılan iÅŸaretlere ve bir takım spekülasyonlara dayanır. Batlamyus’un Tetrabiblon adlı eserindeki fikirleri benimseyen astrologlar ise bu ayrımı kabul etmemiÅŸlerdir.4 Çağındaki İslam ilim birikiminin bir deÄŸerlendirmesini yapan İbn Haldun astronominin tanımı ve konusunu Mukaddime’sinde şöyle ele almıştır: “Bu bilim (astronomi) sabit yıldızlar ve gezegenlerin hareketlerinin inceler. Astronomi, gözlenebilen hareketleri, zorunlu olarak ortaya çıkan yıldızların seyirlerini ve gezegenlerin durumlarını geometrik prensiplerle istidlal eder. Aynı zamanda astronomi, ekinoks hareketlerin varlığıyla yer merkezinin GüneÅŸ feleÄŸinin merkeziyle aynı hizada olmadığını da istidlal eder. Gezegenlerin büyük felekleri içinde hareket eden ve içlerinde yıldızların bulunduÄŸu küçük feleklerin varlığını da ispat eder. Sabit yıldızların hareketleriyle sekizinci feleÄŸin varlığını gösterir. Astronomi aynı ÅŸekilde her yıldızın, çeÅŸitli meyli olduÄŸu için birçok feleÄŸe sahip olduÄŸunu da ispatlamıştır.
Ancak Rasati gözlemler, bu tür hareketlerin gerçeklik, tabiat ve türlerinin bilinmesini saÄŸlarlar. Sadece ve sadece bu tür gözlemlerledir ki biz yıldızların ileri-geri hareketlerini, ekinoksları ve feleklerin düzenini bilebiliyoruz.”5
Fehd, “İlm-i Felek”, ÖİA, cilt 22, s.126.
İbn Haldun; Mukaddime, (Hazırlayan: Süleyman UludaÄŸ), cilt 2, Dergâh Yayınları, 1991, s. 1160— 1161; Mehmet Bayraktar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, TDV Yayınları, Ankara 1989, s. 73.
İlm-i feleğin kesin bir tanımını yapamayan İslam astronomları, Batlamyus döneminin Yunanlı bilginleri gibi sadece gök cisimlerinin hareketleriyle ilgilenmiş, görünen bütün durumlardaki hareketleri açıklamak için geometrik şekiller kullanmış ve bu şekiller yardımıyla yıldızların yerlerini istenilen her vakitte hesaplayabilmişlerdir. Böylece gökteki hareketlerin menşei bütün gök cisimlerinin mahiyetine dair araştırmalar astronominin dışında bırakılmış ve tabiat felsefesi sahası içine alınmıştır. Buna göre de mesela İslam bilginlerinin gökte dairevi olmayan hareketlerin varlığını neden imkânsız gördüklerini, gökteki hareketlerin menşeini, feleklerle yıldızların mahiyetini ve niçin küre şeklinde olduklarını öğrenmek isteyen bir kimse tabiat felsefesiyle ilgili felsefe veya kelam kitaplarına başvurmak zorunda kalmıştır.6
Diğer bilim dallarıyla kıyasladığımızda Astronomi; yıldızlı göklerin gizeminden doğmuş en eski bilim ve astrofiziğin kuramsal dalı ile birleştirilmesi bakımından da en yeni bilim dalı olarak düşünülebilir.
Astronomi, ilk çaÄŸlardan beri insanların gökyüzüne karşı duydukları merak nedeniyle en hızlı geliÅŸen bilim dallarından biri olmuÅŸtur. Bu geliÅŸme meydana gelirken matematik ve fizik gibi birçok bilim dallarının da geliÅŸmesine neden olmuÅŸtur. Tutulmalar, Ay’ın evreleri, yıldız yaÄŸmurları, kuyruklu yıldızlar gibi dikkat çekici olaylar insanların astronomiye olan ilgisini daha da artırmıştır. Bu tür gök olaylarının izlenmesi, kaydedilmesi ve kayıtların tutularak yorumlanması astronominin geliÅŸmesini saÄŸlamıştır.
6Fehd, “İlm-i Felek”, ÖİA, cilt 22, s.126.7Fussılet 41/53.8 Rum 30/22; Enbiya 21/33; Yasin 36/38—40; İbrahim 14/33; Casiye 45/13. |
Müslümanların ilme bulundukları katkının belki de en ayırt edici özelliÄŸi matematik, geometri ve astronomi arasında uygunluk olduÄŸu yönündeki görüşleri olmuÅŸtur. “İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceÄŸiz ki onun(Kur’ân’ın) gerçek olduÄŸu, onlara iyice belli olsun… 7 ayetindeki “ufuklardaki ayetlerden” kastedilenin; gökyüzünde ve yeryüzündeki her ÅŸeyin (güneÅŸ, ay ve yıldızlar) harika bir ÅŸekilde düzenlenerek insanın hizmetine verilmiÅŸ olması olabilir. Gök cisimleri, Yaratıcı tarafından düzenlenen sistemli bir kosmos halinde kendileri için belirlenen bir yörüngede hareket ederler ve bundan hiç sapmazlar.8 Bunu temel alarak Müslüman astronomlar gökyüzü görüşlerini oluÅŸturmuÅŸlardır. İslam öncesi astronomi, mitolojinin yaygın olduÄŸu bir alan olduÄŸu için Müslüman astronomlar İslam öncesi dünyadan, özellikle  astronominin oldukça ilerlemiÅŸÂ olduÄŸu Mezopotamya’dan edindikleri bilgilerden mitolojiyi elemiÅŸlerdir. Müslümanlar öncelikle astronomiyi o mitlerden arındırmak için astrolojiye karşı amansız bir mücadele baÅŸlatmışlardır. Yanlışlık üzerine kurulu bir mesleÄŸi yürüten Astrologlar, sonuçta tahminleri doÄŸru çıksa da, gaybı haber vermeye kalkıştıkları için yanlış yolda idiler. Kur’ânî inançları Müslüman astronomların önde gelen motivasyonu ve rehberiydi. Müslümanlar klasik dünyadan İran ve Hind’den elde ettikleri bilgiyi uygulamaya koyarak, bu birikimi kendi oluÅŸturdukları ile geniÅŸlettiler ve deÄŸiÅŸtirdiler.9 Kısaca eski bilgi birikimlerini korudukları; önemli düzeltmelerde, yeni keÅŸif ve icatlarda bulundukları; astronomiyi bir ilim dalı olarak kurdukları; disiplini sihir ve mitlerden temizledikleri için kuÅŸkusuz dünya, Müslümanlara çok ÅŸey borçludur.10