Kehribar,Baltık Denizi’nden toplanan, Litvanya’da işlenen ve Avrupa’nın yanı sıra dünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen yarı dağerli-organik taştır.16 Amber çoğunlukla
kozalaklı ağaçların reçinesinden oluşmasının yanısıra, tropik çiçekli ağaçların reçinesinden de oluşabilir.
Reçine, ağaçların bir korunma mekanizmasıdır. Ağacın gövdesi veya dalı herhangi bir şekilde zarar görürse (atmosferik koşullar, yaşlılık veya iri hayvanlar nedeniyle v.b. dış etkenler), yani kırılıp, yarılırsa kabuksuz dokuların dış etkenlere dayanıksız olduğu bir bölge açığa çıkar. Bu durumda reçine salgılanarak, taze yüzeyin kapatılarak iyileştirilmesine çalışıldığı gibi, kendisine zarar verebilecek böcek ve mantar gibi canlılarında reçinenin kendisine has kokusu, tadı ve yapışkanlığı ile ağaçtan uzak tutulmasına çalışılır. Bazı hastalıklarını iyileştirmek için salgılama yapmasının yanında yüksek ağaçlarda hızlı büyümenin oluşturduğu tansiyon nedeniyle oluşan boyuna çatlaklardan da bolca reçine salgılanır. O dönemlerde tropik ve yarı tropik iklim koşullarında yaşayan yüksek ağaçların, iklimin gittikçe yüksek sıcaklıklara ulaşması nedeniyle de bol miktarda reçine ürettikleri düşünülmektedir.17Bu reçine, onu salgılayan ağaçla birlikte veya tek başına genellikle sellenme ile lagün, delta, veya denizel ortama taşınır. Burada sediment (kırıntılı malzeme) lerle birlikte gömülür. Milyonlarca sene boyunca ortama taşınan, bazen yüzlerce metre kalınlık oluşturan çökel malzeme altında kalan reçine, basınç ve sıcaklık koşulları altında sertleşerek ambere dönüşür.18
Reçineden ambere dönüşümde, reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerinde önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Mesela, Borneo amberi Orta Miosen (5000 yıl- 24 mil. yıl) yaşlıdır. Buradan gelen koyu renkli kumtaşı içinden çıkarılan örnek kesin olarak amber (alkolle reaksiyona girmiyor) olmasına rağmen, kiltaşı seviyelerinden elde edilen sarı renkli fosil reçine copal dir (alkolle reaksiyona girmiştir). Yani aynı süreci yeraltına gömülü olarak geçiren reçine muhtemelen içinde bulunduğu tortulların etkisiyle yeterli olgunluğa erişememiş ve copal aşamasında kalmıştır.
Amberleşmenin en önemli etkenleri kabul edilen basınç ve sıcaklık yanında reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerin türünün de etkili olduğunun düşünülmesine rağmen bu dönüşümün tüm mekanizması henüz anlaşılabilmiş değildir.
Avrupa’da kehlibar yatakları en çok Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Sicilya’da görülmektedir. Kehlibar ortalama 25 ila 40 m arasında değişen bir derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar şeklinde bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu, kehlibarın ikinci vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını içine alan sahadır. Buralarda bir zamanlar büyük ormanların bulunduğu tahmin edilmektedir. Kıtalar arasındaki büyük değişikliklerin sonunda bu bölgeler sular altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri deniz suyuyla sürüklenip gitmişti. Bunlar üzerine kum ve çakıl taşlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hasıl olmuştur. Bu bilgiler yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri kararlardır.
Kehribar yaklaşık 25 ile 40 metre arasında değişen bir derinlikte ve üçüncüdevir oluşumu denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar oluşturarak,
glokonit ile renklenip “mavi toprak” olarak anılmaktadır. Bu tabakalar arasında orta derinlikteki deniz hayvanlarının artıklarının fosilleri bulunduğundan, yer çekirdeğinin hareketleri sonucu deniz yatağında meydan gelen çökelti ve kabarmaların büyük rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Bu hareketlerin uzun bir zaman süresinde çok defalar tekrarlanmış olması gerekmektedir. Mavi Toprak üzerinde saptana 19 değişik tabaka bu görüşü kanıtlamaktadır. Kehribarın bulunduğu yer onun ikinci derecedeki vatanıdır.
OTANTİK TAŞ KALİTESİ VE FARKI İLE 925 AYAR GÜMÜŞ EL İŞÇİLİĞİ KELEPÇE %100 DOĞAL 1.KALİTE AĞAÇ FOSİLLİ RUSYA KALİNİNGRAD KEHRİBAR TAŞI BİLEKLİK ÜRÜNÜMÜZ TEK PARÇA OLUP SATILDIĞINDA REYONUMUZDAN KALKAR;SEVDİKLERİNİZ İÇİN ÇOK ZARİF VE ANLAMLI BİR HEDİYE; (BERRAKLIĞI VE IŞILTISI MUAZZAM)
Bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını kapsayan alanda
bir zamanlar kehribar böceklerinin yaşadığı görkemli ormanların varolduğu
sanılmaktadır. Bu ormanların 15 milyon yıldan fazla bir zaman süresince oluştukları kanıtlanmıştır. Üçüncü devirde kıtaların çöküşü ile bu bölgelerin sular altında kalışı, uzun yıllar boyunca bir araya toplanmış ve orman toprağı altında katılaşmış halde bulunan büyük çam sakızı kütleleri deniz sularıyla sürüklenip gitmişti. Bu kütlelerin bir kısmı akıntıların etkisiyle Doğu Prusya’nın sakin kıyılarına ulaşmıştır. Burada üzeri kum ve çakıl taşlarıyla kaplanmış ve mavi toprak olarak tanımlana tabakayı oluşturmuştur. Buradaki kehribarların bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Belki de nehirlerin taşmasıyla deniz dalgalarıyla, deniz yatağının sürüklenmesiyle ve kıyılarda meydana gelen kopmalarla söz konusu yer değiştirmeler günümüze dek gelişim göstermektedir.
Pliosen’in (5-2 mil. yıl) sonlarına doğru ortaya çıkan soğuma periyodu zamanla buzul devrine dönüşmüştür. Bu periyodda kehribar, buzulların hareketleri ve çamur sellerin etkisiyle yeni yataklara ve Doğu Denizine doğru sürüklenmiştir. Bugüne kadar toplanmış ve çıkartılmış olan kehribarın büyük bir kısmı bu kaynaklarda ve Baltık Denizindedir.
Çok beğenilen bu takı taşının “iç yaşantısı” atalarımızı da aynı şekilde kendine hayran bırakmıştır. Saydam taşın içindeki böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak şekilde mumyalaşmıştır. Kehribarın kökeninin saptanması üzerindeki araştırmalar bu sayede derinleştirilebilmiştir. Bu, 40 milyon yıl önceki jeolojik devir hakkında tam manasıyla aydınlatıcı bilgiler edinilmesiyle yardımcı olmuştur.24
Kehribar yataklarının çevresi o zamanlar büyük miktarda kehribar böcekleri (Pinites Succinifera) ile kaplı idi. Bu böcekler günümüzde Doğu Asya ve Kuzey Amerika’da rastlanılan böcek türlerine fazlasıyla benzetilmektedir. Kehribar içinde rastlanılan çiçek, yaprak, meyve ve gövde parçacıklarından edindiğimiz bilgilere göre geniş yapraklı ağaçlar üstünlük kazanmaktadır. Bunlar arasında öncelikle meşe, kayın, kestane, karaağaç, söğüt ve Akçaağaç kalıntıları saptanmıştır. Kehribar üzerindeki izler yine bu ormanda hurma ağacı ile yaprakları yelpazeyi andıran ağaç türlerinin bulunduğu hakkında ipucu vermeye yeterli olmuştur. Ayrıca taşlar üzerinde tarçın ağacının yaprak ve çiçekleri, manolya ve mazının izlerine de rastlanılmıştır. Bu yöreye özgü ilginç ağaçlar arasında tropikal veya astropikal ağaç türlerinin yanı sıra, günümüzde Kaliforniya’da benzer tiplerine rastladığımız dört bin yıllık görkemli çam ağaçları da yükselmektedir.
Her ne kadar kehribarda rastlanılan bitki artıklarının sayısı oldukça yüksek ise de, bu görüntüler bize taşın bitki örtüsü hakkında istenilen bilgiyi yeterince vermektedir. Kehribar içersine girebilen, taşın çevresindeki ağaç artıkları, özellikle ağaçların yaprakları, çamların iğneleri, ağaç gövdesinin kabukları, çalılık tarzındaki ağaç parçacıkları ile toprak altında yetişen bitki artıklarıdır. Ormanda yetişmeyen bitki türlerinin parçacıklarının kehribar içerisine girişlerine hemen hemen hiç rastlanılmamaktadır. Ancak dökülen yaprak ve çiçekler rüzgarın etkisiyle kehribara doğru savrulacak olursa, taşın içerisine girmeyi başarmaktadır.
Kehribar içerisinde en sık görülen böcekler çift kanatlılar, özellikle sivrisineklerle kara sinek türleridir. Bu böcekler yumuşak ve sıvı yüzeye rahatlıkla konabilmekte ve yapışkan maddeye yapışıp kalmaktadırlar. Bu böceklerin 100 den fazlasının bir arada görülebildiği kehribarlara rastlanılmıştır. Ayrıca ağaçlarla çevresindeki çalılarda yaşamlarını sürdüren bokböcekleri, karınca ve diğer böcek türleri kehribarın esir aldığı böceklerdendir. Ender de olsa, küçük kelebeklerle, az sayıda rastlanılan büyük boy kelebekler kehribarın ziyaretçileri arasındadır. Taş içerisindeki yusufçuk böcekleri hakkında pek fazla bilgi edinilememiştir. Ayrıca yalnız bir gün yaşayan su sineklerinin türlerinin bir düzineyi aşmadığı saptanmıştır.
Geçmişteki manzaranın şekil ve görüntüleri ile başka delillere bağlı kalarak ayrıntılı bilgiler edinilmemektedir. Örneğin; bazı böcek türleri üzerinde yapılan incelemeler kehribar yatağının sayısız nehir ve derelerle kaplı dağlık bir bölge olduğu kanısını uyandırmıştır. Kehribarda görülen böcek türlerinin hemen hemen yarısının günümüzde kurtçuk(sürfe) devresini akarsularda geçiren böcek türlerinden olduğu saptanmıştır. Taş içerisinde az sayıda rastlanan taş ve sahil sinekleri de sulak bölgelerde barınmaktadırlar. Bu tür böceklerin bir kısmı akarsu yerine durgun suları tercih etmektedirler.
Kehribar içerisindeki orman böceklerinin yanı sıra, tamamen engebesiz bölgede yaşamlarını sürdürmüş ve rastlantı sonucu kehribar ormanına düşmüş böceklere de rastlanılmaktadır. Pek tabi, ormanda az veya çok ışık sızdıran boş alanlara veya ağaçlar arasında tamamen düz arazinin bulunduğu sahaların var olabileceği unutulmamalıdır. Kehribar böceklerinin bir çoğunun çiçek arayan böcek türlerinden oldukları kanıtlanmıştır. Ancak kehribarda çeşitli arı türlerinin bulunuşu, ağaçlar arasında değişik çiçek türleriyle bezenmiş çayırların bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Kehribardaki böceklerin en ilginç türleri, bu böceklerin günümüzdeki akrabalarının tamamen değişik iklim şartlarında yaşamlarını sürdürmekte olanlarıdır. Bunlardan bazıları yaşamlarını en uygun bölgelerde geçirirlerken, diğerleri tropikal ve astropikal iklim bölgelerini tercih etmektedirler. Buna örnek olarak kehribardaki ağaç kemiren karınca türlerini gösterebiliriz.
Bugün için henüz kehribar yatağının belirgin iklim kuşaklarını içerip içerdiği bilinmemektedir. Acaba iklim kuşakları değişik sıcaklıkta çeşitli böcek tür ve gruplarının kendilerini bu ortama adapte etmelerini sağlamış mıdır? Yoksa doğrudan doğruya uzun vadeli iklim değişiklikleri çeşitli böcek tür ve gruplarının birbirlerinden uzaklaşmalarına neden mi olmuştur? Bu soruların cevabı, içerisinde çeşitli böcek türlerinin bulunduğu herhangibir kehribar taşının sistematik olarak incelenmesi sonucu alınabilir. Bu tür kehribar taşlarına oldukça sık rastlanılmaktadır. İçerlerindeki böcekler üzerinde yapılan araştırmalarla, bu böceklerin aynı zamanda aynı yerde yaşamlarını sürdürmüş oldukları saptanmıştır.
Böylece, kehribardaki oldukça değişik ve çok sayıdaki böcek türleri üzerindeki incelemeler, böceklerin arazi ve iklim koşullarına olan bağlılıklarıyla, kehribar yatağının jeolojik ve iklimsel niteliklerini geniş çapta ortaya koyabilmiştir. Ayrıca belirli böcek türlerinin gelişimleri sırasında çevresel kurallara ne dereceye kadar uyum gösterip göstermedikleri saptanmıştır.
1.1.2 İnklüzyonlar
Amberin kaynağı olan ağaç reçinesi, çeşitli nedenlerle salgılanır ve yeni salgılanmaların tekrarlamasıyla birikmeye başlar. Bu süreçte reçinenin yapışkan yüzeyine, dönemin ormanlarında yaşayan minik canlılar (genellikle kanatlı böcekler, örümcek, arı, karınca, sinek, mikroorganizmalar, polen, çiçek, yaprak, v.b) bazen rüzgarın savurmasıyla, bazen avlanırken, bazen avcıdan kaçarken kaza ile yapışırlar. Bazen de o sıralar yapışkanlığını nispeten kaybetmiş bir reçine topağı üzerinde bulunurken, gelişen hızlı bir yeni reçine sızıntısıyla sonsuza dek amber mahkumu olurlar. Sonradan, koşulların uygun olması halinde fosilli amber ve kapanımlardan (inclusion) söz edilir.
İnklüzyonlar yaygın olarak organik kökenli olduğu gibi, sülfür veya pirit (FeS 2) gibi inorganik kökenlide olabilir. Amber içinde, canlının gövdesi veya parçaları, toz toprak, pislik, bitki parçası, gaz, veya su kabarcıkları kapanım olarak bulunabilir. İnklüzyonlarda, çoğunlukla canlıya ait organik yapı yok olur, geride boşluk veya böceğin sert kısmından (kitin) parça kalır. Siyah renkli tanımlanamayan kapanımların karbonlaşmış ağaç kabuğu, kozalak, çam iğnesi gibi bitkisel parçacıklar olduğu saptanmıştır. Amber parçası, bilim insanları açısından geçmiş orman ekosistemlerinin tanınıp anlaşılabilmesi için bulunmaz bir pencere açar ve çok büyük miktarda bilgi saklar. Bu nedenle bilim çevreleri ambere “doğal zaman kapsülü” gözüyle bakarlar.
İnsanların kehribarla tanışmaları, taş devrine (Stone Age) kadar uzanmaktadır. İngiltere deki arkeolojik kazılarda, antik yerleşimlerde M.Ö. (B.C) 11.000 yıllarına ait işlenmiş kehribar bulunmuştur. Kehribar, antik çağların bilinen en eski dekoratif maddesidir.107
Tarih başlangıcı devirlerinde bile, kehribar tacirleri tarafından kullanılmakta idi. Bu çok aranılan Romalılar ve Kavimler Göçü zamanından kalan büyük ticaret yolları, mesela Ren-Ron yolu yada kehribar yolu olarak da adlandırılan ve Doğu Alplerinden geçen Kuzey-Güney bağlantısı, tarih öncesi ve maddenin, hem süs eşyası, hem de işlenmiş olarak büyük bir ticari değeri bulunmaktaydı. Bugün ise, koleksiyoncular ve bilim adamları, daha çok kehribarın içinde hapis kalanlarla ilgilenmektedir. Çünkü bunlar, üçüncü zaman olan hayvan ve bitki dünyasına daha derinden bir bakışı mümkün kılmaktadır .108
En eski dönemlerden bu yana amberin tek bir anlamı olmuştur. “Baltık amberi”. Ancak amberin oluşumunu etkileyen işlemler, izlerini dünyanın farklı bölgelerinde bırakmıştır çünkü bunlar sadece çam ağacı reçinelerini değil, aynı zamanda yapraklı ağaçların ve hatta baklagillerin reçinelerini etkilemektedir. Dünyada bilinen 150 çeşit reçine fosili olmasına rağmen, bu reçineler amberin kendisi değil, bağlantısıdır. Genellikle Avrupa ve Amerika’da bulunurlar ve her birinin kendine özgü ismi vardır. 109
Dünyanın en büyük amber rezervleri Baltık denizi ve çevresindeki ülkelerdedir. Bu bölgede amber 11.000 yıldır kullanımdadır.Baltık bölgesinde yaşayan insanlar taş devrinden (Stone Age-Mesolithic) bu yana, amberi farketmişler, parçalarını önce deniz kıyısından toplayarak, sonra plaj kumlarından, alüvyonlardan çıkararak değerli taş olarak çeşitli amaçlar için kullanmışlardır.
Günümüzde de özellikle sonbahar fırtınalarından sonra, bölge halkları plajlara Kuzeyin Altınını toplamaya koşar. Dünya yıllık amber üretiminin %90 dan fazlası (500¬700 ton/yıl) Baltık bölgesindeki açık işletmelerden yapılmaktadır
Roma’ dan Kuzey Avrupa’ ya uzanan hat, Amber Yolu olarak anılıyordu. Bu güzergah üzerindeki ülkeler: Roma (İtalya), Slovenya, Almanya, Macaristan,
Avusturya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Kaliningrad (Rusya) dır.
Amber geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de, fanatiklerini ve dünyayı peşinden koşturan organik bir taştır. Eskiden de çok aranan ve taş piyasasında çok önemli bir rolü olan amber, bugün de çok önemli bir değerdir. Şu anda dünya üzerinde hala varlıklarını sürdüren 50’ nin üzerinde amber müzesi bulunmaktadır. Bu da günümüzde ambere verilen değeri daha çok gözler önüne sermektedir.
Fakat artık çok fazla toplandığı ve zamanında çok fazla harap edildiği için, günümüzde büyük parçalardansa, daha çok küçük parçalar çoğunluktadır. Günümüzün teknolojilerinin de yardımı ile artık, gerçek amberden çok zor ayırt edilebilen yapay amberler piyasalarda yerlerini almış, gerçek ambere karşı çok ciddi bir piyasa oluşturmuşlardır.
Amberi oluşturan ve “Amberin Anaları” adı ile anılan ağaçlar, ürünleri olan amber parçalarını, insanoğluna benzersiz bir armağan olarak bırakarak yeryüzünden silindiler. Yalnızca, Yeni Zelanda daki dev Kauri çamları (Agathis Australis) nın geçmiş dönemlerdeki ağaçların soyundan olduğu düşünülmektedir. Bir de Kaliforniya’da benzer tiplerine rastladığımız dört bin yıllık görkemli çam ağaçları da yükselmektedir. Fakat bu ağaçların ürettikleri reçine miktarı hakkında bir bilgi yok.
Doğadaki amber üretimi durmuş durumda, biz hala milyonlarca yıl önceki ağaçların oluşturmuş olduğu reçineleri, şu an amber olarak topluyoruz. Doğada hala var olan büyük amber yatakları da artık azalmış durumda ve belki uzun bir zaman sonra onlar da yok olacak. Yeni bir üretim var olmadığı için gelecek nesiller belki de amberin varlığından dahi haberdar olamayacaklar, nesli tükenmiş hayvanları sadece resimlerinden tanıdığımız gibi, yeni nesiller de amberi sadece resmi ile tanıyacaklar.
Bu yüzden, insanoğlu bilimden de yardım alarak, milyonlarca yıl önce yaşamış olan ve amber oluşturan ağaç türlerinin tohumlarını tekrar oluşturup, iklimi, tropik veya yarı tropik olan coğrafi bölgelerde tekrar yetiştirilmelerini sağlamalı veya şu anda var olan ve amber üreten ağaçlara çok benzeyen ağaç türlerini geliştirip çoğalmaları sağlanmalı. Böylece daha kontrollü ve istenilen miktarlarda reçine elde edilip bunların ambere dönüşmesi ister kendi hallerine bırakılarak doğada, ister daha hızlı bir şekilde laboratuar ortamında gerçekleşebilir. Böylece amber dünyadan hiç silinmeden gelecek nesillere aktarılabilinir.
Amber Odası, Amber Room, Yantarni Komnata, Bernstein Zimmer, diye çeşitli isimleri olan oda, Rusya nın St. Petersburg şehrinin banliyösünde bulunan Çar Köyünde (Tsarskoe Selo-Bugün Puşkin) Büyük Katerina sarayında bulunur. Turistlerin ziyaretine açık olan bu sarayın bir odasının duvarları amberdan oyularak, işlenerek yapılma çok gösterişli paneller, süslemeler ve sanat eserleriyle bezenmiştir. Bu etkileyici güzelliğin altında efsanevi bir öykü saklıdır.
Amber , Neolitik dönemden beri renk ve doğal güzelliği için takdir edilen fosilleşmiş ağaç reçinesidir . [2] Antik çağdan günümüze değerli bir değerli taş olarak bakıldığında, kehribar çeşitli dekoratif objelere dönüştürülür. [3] Amber takılarda kullanılır. Ayrıca halk tıbbında bir iyileştirici ajan olarak kullanılmıştır.
Kimyasal bileşenlerine göre tanımlanmış beş sarı kehribar vardır. Yumuşak, yapışkan bir ağaç reçinesi olarak üretildiği için kehribar bazen inklüzyon olarak hayvan ve bitki materyali içerir. [4] Kömür dikişlerinde meydana gelen kehribar da resinit olarak adlandırılır ve ambrit terimi özellikle Yeni Zelanda kömürü dikişlerinde bulunanlara uygulanır. [5]
içindekiler
1 Etimoloji
2 Tarih
3 Kompozisyon ve formasyon
3.1 Oluşumu
3.2 Botanik kökenli
3.3 Kapsamalar
4 Ekstraksiyon ve işleme
4.1 Dağıtım ve madencilik
İngilizce kelime amber , Orta Latin ambar ve Orta Fransız ambre ile Arapça ʿanbar عنبر [6] ( Orta Pers ambar [7] ile eşanlamlı) türetilmiştir . Sözcüğün anlamı, 14. yüzyılda Orta İngiliz’de , şu anda sperm balinadan elde edilen katı mumsu bir madde olan ambergris ( ambre gris veya “grey amber”) olarak bilinen şeye atıfta bulunmaktaydı. Roman dillerinde , kelimenin anlamı, 13. yüzyılın sonlarından itibaren Baltık kehribar (fosil reçinesi) ile genişletilmiştir. İlk olarak beyaz veya sarı kehribar ( ambre jaune ) olarak adlandırılan bu anlam, 15. yüzyılın başlarında İngilizcede benimsenmiştir. Ambergris kullanımı azaldıkça, bu kelimenin ana anlamı oldu. [6]
İki madde (“sarı kehribar” ve “gri kehribar”), her ikisi de plajlarda yıkandıkları için, birbirine karışmış veya karışmıştı. Ambergris, su ve yüzenlerden daha az yoğun iken, kehribar taştan daha az yoğun olsa da, kehribar çok yoğundur. [8]
Kehribar, Latin electrum ve Antik Yunan ἤλεκτρον ( ēlektron ) için klasik isimler ” ışıldayan Güneş ” anlamına gelen ἠλέκτωρ ( ēlektōr ) bir terime bağlanır. [9] [10] Efsaneye göre, Helios (Güneş) oğlu Phahton öldüğünde, yas tutan kız kardeşleri kavak ağaçları haline geldi ve gözyaşları elektron , amber oldu. [11]
Tarihçe
Kehribar, Theophrastus tarafından MÖ 4. yüzyılda ve yine “On the Ocean” adlı eseri kaybedilen, ancak Pliny the Elder tarafından atıfta bulunulan Pytheas (M.Ö 330) tarafından tartışılmıştır. Germania isminin bilinen en eski adı): [12]
Pytheas, bir Alman halkı olan Gutonların, Mentonomon adlı bir okyanus harabesinin kıyılarında oturduklarını ve topraklarının altı bin stavana kadar uzandığını; Bir gün bu topraktan yelken açıldığında , Abalus Adası, kıyılarında kehribar, bahardaki dalgalar tarafından fırlatılır. Bu, bir deniz biçiminde bir deniz atılımıdır ; Aynı şekilde, sakinler bu kehribarları yakıtla kullanırlar ve komşularına Teutonlara satarlar .
Daha erken [13] Pliny, Yunanca bir fantazi seyahat kitabının yazarı olan Lampsacus’un Xenophon tarafından Balcia denilen İskit sahillerinden üç günlük büyük bir adaya yelken açıldığını söyler . Genellikle Abalus ile aynı olduğu anlaşılmaktadır. Kehribara göre, ada Helgoland , Zelanda , Gdansk Körfezi kıyıları, Sambia Yarımadası veya kuzey Avrupa’nın en zengin kehribar kaynakları olan Curonian Lagünü olabilirdi . Baltık Denizi’ni Akdeniz’e bağlayan (” Amber Yolu ” olarak da bilinir) kehribar için iyi kurulmuş ticaret yolları olduğu varsayılmaktadır. Pliny, Almanların, Venedik’i daha fazla yurtdışında Veneti’de satıldığı Pannonia’ya kehribar ihraç ettiklerini açıkça belirtiyor. Güney İtalya’nın eski italik halkları amber üzerinde çalışıyorlardı, en önemli örnekler Matera Ulusal Sirkülit Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Mycenae’de olduğu gibi antik çağda kullanılan amber ve Akdeniz’in tarihöncesinde Sicilya tortulları gelmektedir.
Pliny ayrıca, Nicias’ın kime kime olduğuyla ilgili görüşlerini şöyle dile getiriyor:
Güneş ışınları tarafından üretilen bir sıvıdır; ve güneşin doğduğu andaki bu ışınların, toprağın yüzeyindeki en büyük kuvvetle çarpışması üzerine, okyanusun gelgitler tarafından devam ettirilen ve okyanus kıyıları tarafından fırlatılan ve deniz kıyılarına fırlatılan devasa bir ter bırakır. Almanya.
Kehribarın “Güneş tarafından üretildiği” ile ilgili fantastik açıklamaların yanı sıra Pliny, süksinumun ( süksin , sucus “meyve suyu” dan) yerli Latince adını gerekçe göstererek, ağacın reçinesi içindeki kökenini iyi bilen fikirlere değinir. [14] O yazıyor:
Kehribar, çam cinsine ait ağaçların tahliyesi, kiraz sakızları ve sıradan çamlardan reçine gibi bir ilikten üretilir. Öncelikle önemli miktarlarda ortaya çıkan ve kademeli olarak sertleşen bir sıvıdır […] Bizim atalarımızın da bir ağacın suyu olduğu kanaatindeydik ve bu nedenle adı ” succinum “ve çam ağacının bir ağacının bir ürünü olduğunu kanıtlayan büyük bir kanıt, ovuşturulduğunda çam benzeri bir koku çıkarmasıdır ve ateşlendiğinde, yakıldığında, meşalenin kokusu ve kokusuyla yanar. ahşap.
Kehribar ayrıca Mısır’da ve Hindistan’da da bulunduğunu ve hatta amberde elektrostatik özelliklerle ilgili olduğunu ifade ederek, “Suriye’de kadınlar, bu maddenin iğliklerinin kütlelerini yapıyorlar ve ona harpax adını veriyorlar. [ἁρπάζω’dan], yapraklara, yapraklara, ışık saçan dokulara ve ışık saçaklarına doğru çekmesi durumundan “sürtünmesi”.
Pliny, Alman kehribar isminin glæsum olduğunu söyler , “Bu nedenle, Romalılar, Germanicus Cæsar’ın filoyu bu bölgelere komuta ettiği zaman, bu adalardan birine, barbarların Austeravia olarak tanındığı Glæsaria’nın adını verdi.” Bu kaydedilen Eski Yüksek Alman glas ve “amber” (cf cam ) için Eski İngilizce glær tarafından onaylanır . Orta Düşük Almanca’da kehribar berne, barn-, börnstēn olarak biliniyordu . Düşük Almanca terimi, 18. yüzyılda Yüksek Almanca’da da baskın hale geldi ve böylece Hollandalı Hollandalı onbeşlerin yanı sıra modern Alman Bernstein’i de oldu .
Amber için Baltık Litvanyası terimi, gintaras ve Letonya dzintar’ları . Onlar ve Slav jantarı veya Macar gyantası (‘reçine’), Fenike jainitar (“deniz reçinesi”) ‘den kaynaklandığı düşünülmektedir. [ kaynak belirtilmeli ]
Ondokuzuncu yüzyılın başlarında, Kuzey Amerika’dan kehribarın ilk raporları New Jersey’deki Trenton yakınlarındaki Crosswicks Deresi, Camden ve Woodbury yakınlarındaki keşiflerden geldi. [3]
Kompozisyon ve oluşumu
Amber bileşimde heterojendir , ancak çözünmeyen bitümlü bir maddeyle ilişkili olarak alkol , eter ve kloroformda az veya çok çözünen çeşitli reçineli gövdelerden oluşur. Amber, labdane ailesindeki bazı öncülerin serbest radikal polimerizasyonuyla bir makromoleküldür , örneğin komünik asit, kümmunol ve biformen. [15] [16] Bu labdanlar, organik iskeletin polimerizasyon için üç alken grubu ile donatılmasıyla diterpenler (C20H32) ve trienlerdir. Kehribar yıllar içinde olgunlaştıkça, izomerizasyon reaksiyonları, çapraz bağlama ve siklizasyonun yanı sıra daha fazla polimerizasyon gerçekleşir.
200 ° C’nin (392 ° F) üzerinde ısıtılmış, kehribar rengi parçalanır ve bir amber kehribar elde edilir ve “kehribar kolofoni” ya da “kehribar zifti” olarak bilinen bir siyah kalıntı bırakılır; Terebentin ya da keten tohumu yağı içinde çözüldüğünde bu “kehribar vernik” ya da “kehribar lak” oluşturur. [15]
formasyon
Yüksek basınçtan ve üstteki çökeltinin ürettiği sıcaklıklardan kaynaklanan moleküler polimerizasyon, reçineyi önce kopal olarak dönüştürür. Sürekli ısı ve basınç terpenleri uzaklaştırır ve kehribar oluşumuyla sonuçlanır. [17]
Bunun gerçekleşmesi için, reçinenin çürümeye karşı dirençli olması gerekir. Pek çok ağaç reçineyi üretir, ancak vakaların çoğunda bu tortu fiziksel ve biyolojik süreçler tarafından parçalanır. Güneş ışığına, yağmura, mikroorganizmalara (bakteri ve mantarlar gibi) ve aşırı sıcaklıklara maruz kalmak reçinenin parçalanmasını sağlar. Reçinenin kehribar hale gelmesi için yeterince uzun süre dayanması için, bu tür kuvvetlere karşı dayanıklı olması veya bunları dışarıda bırakan koşullar altında üretilmesi gerekir. [18]
Botanik kökenli
Amber Bitterfeld’den
Avrupa’dan gelen fosil reçineler, ünlü Baltık amberleri ve Agathis grubunu andıran iki kategoriye ayrılıyor. Amerika ve Afrika’daki fosil reçineler, modern Hymenaea cinsi ile yakından ilişkilidir, [19] Baltık amberlerinin, kuzey Avrupa’da yaşayan Sciadopityaceae familyasından fosil reçineleri olduğu düşünülmektedir. [20]
inklüzyonlar
Dahil olanlar ile Baltık kehribar
Canlı ağaçlarda reçinenin anormal gelişimi ( süksinosis ) kehribar oluşumuyla sonuçlanabilir. [21] Safsızlıklar, özellikle reçine reçinenin yere düştüğü zaman oldukça sık görülürler, bu nedenle materyal, vernik yapımı dışında faydasız olabilir. Bu saf olmayan kehribar firniss denir.
Diğer maddelerin bu şekilde dahil edilmesi , kehribarın beklenmedik bir renge sahip olmasına neden olabilir. Piritler mavimsi bir renk verebilir. Kemik kehribar , bulanık opaklığını reçinenin içinde çok sayıda küçük kabarcıklara borçludur. [22] Ancak, kara kehribar denen şey gerçekten sadece bir tür jet .
Koyu renkli ve hatta opak kehribar renginde, yüksek enerjili, yüksek kontrastlı, yüksek çözünürlüklü X-ışınları kullanılarak inklüzyonlar görüntülenebilir. [23]
Ekstraksiyon ve işleme
Dağıtım ve madencilik
Amber madeni “Primorskoje” Jantarny, Kaliningrad Oblastı, Rusya
Kehribar, özellikle Kretase yaşlı veya daha genç kayalarda küresel olarak dağılmıştır. Tarihsel olarak, Prusya’daki Königsberg’in batısındaki Samland sahili, dünyanın önde gelen kehribar kaynağıydı. Kehribar tortullarının ilk bahsi burada 12. yüzyıla kadar uzanmaktadır. [24] Dünyanın özütlenebilir kehribarının yaklaşık% 90’ı hala 1946’da Rusya’nın Kaliningrad Bölgesi haline gelen bölgede bulunuyor. [25]
Deniz tabanından yırtılmış amber parçaları dalgalar tarafından dökülür ve elle toplanır, taranır veya dalış yapılır. Başka yerlerde, hem açık işlerde hem de yer altı galerilerinde kehribar çıkarılır. Daha sonra mavi toprağın nodülleri çıkarılmalı ve kum ve su içeren döner varillerde yapılabilecek opak bir kabuk temizlenmelidir. Erozyon bu kabuğunu denizden yıpranmış kehribardan temizler. [22]
Dominik Cumhuriyeti’nden mavi kehribar
Karayip kehribarı , özellikle Dominik mavisi kehribar , tünel çökmesi riski nedeniyle tehlikeli olan çukur çukurundan çıkarılır. [26]
tedavi
Boruları ve diğer sigara araçlarını üretmek için açık sarı kehribar kullanan Viyana kehribar fabrikaları, bir torna tezgahı üzerine çevirerek beyazlatma ve suyla veya çürümüş taş ve yağla parlatır . Son parlaklık, flanel ile sürtünme ile verilir. [22]
Bir yağ banyosunda kademeli olarak ısıtıldığında, kehribar yumuşak ve esnek hale gelir. İki parça amber, keten tohumu yağı ile yüzeyleri lekeleyerek , onları ısıtarak ve daha sonra sıcak iken birbirine bastırarak birleştirilebilir. Yağmur yağmura neden olduğu sayısız gözenekleri doldurduğu için, yağmuru bir yağ banyosunda berraklaştırılabilir. Eskiden atılan ya da sadece vernik için kullanılan küçük parçalar artık “ambroid” ya da “preslenmiş kehribar” oluşumunda büyük ölçekte kullanılıyor. [22]
Parçalar dikkatlice hava ile dışarı atılır ve daha sonra yoğun bir hidrolik basınç ile düzgün bir kütle halinde sıkıştırılır, yumuşatılmış kehribar bir metal plakadaki deliklerden zorlanır. Ürün, sigara içmek için ucuz mücevher ve eşyaların üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu preslenmiş kehribar polarize ışıkta parlak girişim renkleri verir. Amber genellikle copul ve kauri sakızı gibi diğer reçineler ile selüloit ve hatta cam tarafından taklit edilmiştir. Baltık kehribar bazen yapay olarak renklendirilir, aynı zamanda “gerçek amber” olarak da adlandırılır. [22]
Görünüm
Amber, farklı renklerde bir dizi oluşur. Kehribar rengi ile ilişkili olağan sarı-turuncu-kahverengi gibi, kehribar kendisi beyazımsı bir renkte soluk bir limon sarısı, kahverengi ve neredeyse siyah arasında değişebilir. Diğer nadir renkler arasında kırmızı kehribar (bazen “kiraz kehribar” olarak da bilinir), yeşil kehribar ve hatta kehribar rengi olan ve daha sonra aranan mavi kehribar bulunur . [27]
Sarı kehribar, yaprak dökmeyen ağaçlardan elde edilen sert bir fosil reçinesidir ve ismine rağmen, saydam, sarı, turuncu veya kahverengi renkli olabilir. Pahlavi’nin komünist sözcüğü kah-ruba (kahveden “saman” artı rubay “çeken, kopar”, elektriksel özelliklerine atıfta bulunarak), İran’a kahraba ‘ya da kahraba olarak giren (daha sonradan elektrik için Arapça kelime olan) , كهرباء kahrabā ‘ ), o da Avrupa’da kehribar (Eski Fransız ve Orta İngiliz ambre) olarak adlandırıldı. Baltık Denizi’nin güney kıyısında bulunan sarı kehribar, ticaret yoluyla Orta Doğu ve Batı Avrupa’ya ulaştı. Kıyı elde etme, amber amber ile aynı zamanda ambergris olarak adlandırılmasının bir nedeni olabilir. Ayrıca, ambergris gibi, reçine bir tütsü olarak yakılabilir. Reçin’in en popüler kullanımı süslemeler içindi, kolayca kesilip cilalandı, güzel takılara dönüştürülebilirdi. En çok okunan kehribar renginin çoğu, çok bulutlu olan kehribar ve opak kehribarın aksine saydamdır. Opak amber sayısız dakika baloncukları içerir. Bu tür amber, “kemikli kehribar” olarak bilinir. [28]
Tüm Dominik kehribar floresan olmasına rağmen, nadiren Dominik kehribar mavi kehribardır. Doğal güneş ışığında ve diğer kısmen veya tamamen ultraviyole ışık kaynağında mavi renge döner. Uzun dalga UV ışığında, neredeyse beyaz olan çok güçlü bir yansıması vardır. Yılda sadece yaklaşık 100 kg (220 lb) bulunur, bu da onu değerli ve pahalı kılar. [29]
Bazen amber, yaralı ağaçların kanallarından ve kaplarından sızdığı gibi damla ve sarkıt şeklini korur. [22] Ağacın yüzeyine yayılmasına ek olarak, kehribar reçinenin de orijinal olarak ağaçların içinde içi boş oyuklara veya çatlaklara aktığı ve böylece düzensiz şekilli kehribar renkli kılların gelişmesine yol açtığı düşünülmektedir.
sınıflandırma
Kehribar çeşitli formlarda sınıflandırılabilir. En temel olarak, fosilleşme potansiyeli olan iki tip bitki reçinesi vardır. Kozalaklılar ve anjiyospermler tarafından üretilen terpenoidler , izopren ( C5H8 ) birimlerinden oluşan halka yapılardan oluşmaktadır. [2] Fenolik reçineler günümüzde sadece anjiyospermler tarafından üretilir ve fonksiyonel kullanımlara hizmet etme eğilimindedir. Soyu tükenmiş medellosanlar genellikle damarlarında kehribar olarak bulunan üçüncü bir tip reçine üretti. [2] Reçinelerin bileşimi oldukça değişkendir; Her tür, piroliz-gaz kromatografisi-kütle spektrometresi kullanılarak tanımlanabilen eşsiz bir kimyasal madde karışımı üretir. [2] Genel kimyasal ve yapısal kompozisyon, ambarları beş sınıfa ayırmak için kullanılır. [30] [31] Ayrıca üretim yoluna göre, amber taşlarının ayrı bir sınıflandırması vardır.
Sınıf I
Bu sınıf, en bol olanıdır. Komünik veya ozik asitler gibi labdatrien karboksilik asitleri içerir. [30] Daha sonra üç alt sınıfa ayrılır. Ic ve Ib sınıfları, düzenli labdanoid diterpenleri (örneğin, komünik asit, communol, biformenes) kullanır, Ic enantio labdanoids (ozic acid, ozol, enantio biformenes) kullanır. [32]
la
Süksinit (= ‘normal’ Baltık kehribar) ve Glessit içerir . [31] Komünik asit bazı var. Ayrıca çok süksinik asit içerirler. [30]
Baltık kehribar , kuru damıtma süksinik asit,% 3 ila% 8 arasında değişen oranlarda ve soluk opak veya kemikli çeşitlerde en yüksek oranda bulunur. Kehribar yakılarak açığa çıkan aromatik ve tahriş edici dumanlar esas olarak bu asitten kaynaklanmaktadır. Baltık kehribar süksinik asit verimi ile ayırt edilir, bu nedenle süksinit adı. Süksinit, diğer birçok fosfat reçinesi ile karşılaştırıldığında 2 ila 3 arasında bir sertliğe sahiptir. Onun özgül ağırlığı 1.05 ila 1.10 arasında değişir. [15] Özel bir karbonil emilim tepesi nedeniyle diğer spektrumlardan IR spektroskopisi ile ayırt edilebilir. IR spektroskopisi, amber numunesinin göreceli yaşını tespit edebilir. Süksinik asit, kehribarın orijinal bir bileşeni olmayabilir, daha ziyade abietik asidin bir bozunma ürünü olabilir. [33]
ib
Sınıf Ia amberleri gibi bunlar da komünik aside dayanır; Ancak, süksinik asit eksikliği vardır. [30]
Ic
Bu sınıf, esas olarak, ozik ve zanzibarik asitler gibi enantio-lakdatrienonik asitlere dayanır. [30] En tanıdık temsilcisi Dominik kehribar. [2]
Dominik kehribar, Baltık kehribarından , çoğunlukla saydam ve çoğunlukla daha fazla sayıda fosil kapanımını içererek farklılaşır. Bu, uzun ömürlü bir tropikal ormanın ekosisteminin ayrıntılı yeniden inşasını mümkün kılmıştır. [34] Soyu tükenmiş türlerden olan Hymenaea proteini , Dominik kehribarının kaynağı ve muhtemelen tropik bölgelerde bulunan çoğu kehribarın kaynağıdır. Bu ” succinite ” değil ” retinite ” dir. [35]
Sınıf II
Bu amitler, kadinen gibi bir seskiterpenoid bazlı reçinelerden oluşturulmaktadır. [30]
III. Sınıf
Bu kiler polistirenler . [30]
Sınıf IV
Sınıf IV bir çöp sepetinden bir şeydir; amberleri polimerize edilmez, ancak esas olarak kedren bazlı seskiterpenoidlerden oluşur. [30]
V sınıfı
Sınıf V reçinelerin bir çam veya çam akrabası tarafından üretildiği kabul edilir. Diterpinoid reçineleri ve n- alkil bileşikleri ihtiva ederler. Ana çeşitleri Highgate copalite . [31]
Jeolojik kayıt
Belirsiz bazı inklüzyonların bulunduğu tipik amber örneği
En eski amber rengi, Üst Karbonifer dönemine ( 320 milyon yıl önce ) aittir . [2] [36] Kimyasal bileşimi kehribarın üreticilerine eşleştirilmesini zorlaştırır – en çok çiçekli bitkiler tarafından üretilen reçinelere benzer; Ancak Kretase’ye kadar çiçekli bitki fosilleri yoktur ve Üst Kretase’ye kadar yaygın değildirler. Amber, Karbonifer’in, 150 milyon yıl önce , Erken Kretase’de , böceklerle birlikte bulunduğunda [2] çok fazla bollaşır . Arthropod inklüzyonları olan en eski kehribar, Lübnan ve Ürdün’den Levant’tan gelir. Bu amber, yaklaşık 125-135 milyon yıllık, en eski örneklenmiş ekosistemlerin bazılarına kanıt sağlayan yüksek bilimsel değer olarak kabul edilir. [37]
Lübnan’da, Alt Kretase kehribarından 450’den fazla mostra, Lübnanlı paleontolog ve entomolog olan Dany Azar tarafından keşfedilmiştir. Bu mostralar arasında 20’si, son zamanlarda yer alan çeşitli artropodların en eski temsilcilerinden oluşan biyolojik kapanımlar sağladı. Hatta daha yaşlı, Lübnan’da da son zamanlarda Jurassic amber bulundu. Son zamanlarda, en eski zorapterans , clerid böcekleri , umenocoleid roaches ve achiliid ekoşurları da dahil olmak üzere Ürdün’ün kehribarında çok sayıda önemli böcek ve örümcek bulunmuştur. [37]
Baltık kehribar veya sükkinit (tarihsel olarak Prusya kumu olarak belgelenmiş [15] ), Prusya’da (tarihsel kaynaklar Glaesaria olarak da anılır) Sambia Alt Oligosen tabakasında meydana gelen mavi yeryüzü olarak bilinen deniz glaokonit kumunda düzensiz nodüller olarak bulunur . [15] 1945’ten sonra Königsberg çevresindeki bu bölge, kehribarın sistematik olarak çıkarıldığı Rusya’nın Kaliningrad Bölgesi’ne çevrildi. [39]
Bununla birlikte, kısmen, eski Eosen çökellerinden türetilmiş gibi görünmekte ve aynı zamanda, buzul kayması gibi daha sonraki formasyonlarda bir türev fazı olarak da ortaya çıkmaktadır. Bol bir floranın kalıntıları, reçinenin henüz taze olmasına rağmen kehribar içinde sıkışan inklüzyonlar olarak ortaya çıkar ve Doğu Asya’nın florası ve Kuzey Amerika’nın güney kısmı ile ilişki olduğunu gösterir. Heinrich Göppert , Baltık ormanlarının Pintat sukiniter’inin kehribar rengindeki ortak kehribar adını vermiştir , ancak ahşap mevcut genustan farklı görünmediğinden Pinus süksinifera olarak da adlandırılmıştır. Bununla birlikte, amber üretiminin tek bir türle sınırlı olduğu ihtimal dışıdır; ve aslında amber-florada farklı cinslere ait çok sayıda kozalaklar temsil edilmektedir. [22]
Kehribar,Baltık Denizi’nden toplanan, Litvanya’da işlenen ve Avrupa’nın yanı sıra dünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen yarı dağerli-organik taştır.16 Amber çoğunlukla
kozalaklı ağaçların reçinesinden oluşmasının yanısıra, tropik çiçekli ağaçların reçinesinden de oluşabilir.
Reçine, ağaçların bir korunma mekanizmasıdır. Ağacın gövdesi veya dalı herhangi bir şekilde zarar görürse (atmosferik koşullar, yaşlılık veya iri hayvanlar nedeniyle v.b. dış etkenler), yani kırılıp, yarılırsa kabuksuz dokuların dış etkenlere dayanıksız olduğu bir bölge açığa çıkar. Bu durumda reçine salgılanarak, taze yüzeyin kapatılarak iyileştirilmesine çalışıldığı gibi, kendisine zarar verebilecek böcek ve mantar gibi canlılarında reçinenin kendisine has kokusu, tadı ve yapışkanlığı ile ağaçtan uzak tutulmasına çalışılır. Bazı hastalıklarını iyileştirmek için salgılama yapmasının yanında yüksek ağaçlarda hızlı büyümenin oluşturduğu tansiyon nedeniyle oluşan boyuna çatlaklardan da bolca reçine salgılanır. O dönemlerde tropik ve yarı tropik iklim koşullarında yaşayan yüksek ağaçların, iklimin gittikçe yüksek sıcaklıklara ulaşması nedeniyle de bol miktarda reçine ürettikleri düşünülmektedir.17Bu reçine, onu salgılayan ağaçla birlikte veya tek başına genellikle sellenme ile lagün, delta, veya denizel ortama taşınır. Burada sediment (kırıntılı malzeme) lerle birlikte gömülür. Milyonlarca sene boyunca ortama taşınan, bazen yüzlerce metre kalınlık oluşturan çökel malzeme altında kalan reçine, basınç ve sıcaklık koşulları altında sertleşerek ambere dönüşür.18
Reçineden ambere dönüşümde, reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerinde önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Mesela, Borneo amberi Orta Miosen (5000 yıl- 24 mil. yıl) yaşlıdır. Buradan gelen koyu renkli kumtaşı içinden çıkarılan örnek kesin olarak amber (alkolle reaksiyona girmiyor) olmasına rağmen, kiltaşı seviyelerinden elde edilen sarı renkli fosil reçine copal dir (alkolle reaksiyona girmiştir). Yani aynı süreci yeraltına gömülü olarak geçiren reçine muhtemelen içinde bulunduğu tortulların etkisiyle yeterli olgunluğa erişememiş ve copal aşamasında kalmıştır.
Amberleşmenin en önemli etkenleri kabul edilen basınç ve sıcaklık yanında reçinenin içine gömüldüğü sedimentlerin türünün de etkili olduğunun düşünülmesine rağmen bu dönüşümün tüm mekanizması henüz anlaşılabilmiş değildir.
Avrupa’da kehlibar yatakları en çok Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Sicilya’da görülmektedir. Kehlibar ortalama 25 ila 40 m arasında değişen bir derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar şeklinde bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu, kehlibarın ikinci vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını içine alan sahadır. Buralarda bir zamanlar büyük ormanların bulunduğu tahmin edilmektedir. Kıtalar arasındaki büyük değişikliklerin sonunda bu bölgeler sular altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri deniz suyuyla sürüklenip gitmişti. Bunlar üzerine kum ve çakıl taşlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hasıl olmuştur. Bu bilgiler yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri kararlardır.
Kehribar yaklaşık 25 ile 40 metre arasında değişen bir derinlikte ve üçüncüdevir oluşumu denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar oluşturarak,
glokonit ile renklenip “mavi toprak” olarak anılmaktadır. Bu tabakalar arasında orta derinlikteki deniz hayvanlarının artıklarının fosilleri bulunduğundan, yer çekirdeğinin hareketleri sonucu deniz yatağında meydan gelen çökelti ve kabarmaların büyük rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Bu hareketlerin uzun bir zaman süresinde çok defalar tekrarlanmış olması gerekmektedir. Mavi Toprak üzerinde saptana 19 değişik tabaka bu görüşü kanıtlamaktadır. Kehribarın bulunduğu yer onun ikinci derecedeki vatanıdır.
OTANTİK TAŞ KALİTESİ VE FARKI İLE 925 AYAR GÜMÜŞ EL İŞÇİLİĞİ KELEPÇE %100 DOĞAL 1.KALİTE AĞAÇ FOSİLLİ RUSYA KALİNİNGRAD KEHRİBAR TAŞI BİLEKLİK ÜRÜNÜMÜZ TEK PARÇA OLUP SATILDIĞINDA REYONUMUZDAN KALKAR;SEVDİKLERİNİZ İÇİN ÇOK ZARİF VE ANLAMLI BİR HEDİYE; (BERRAKLIĞI VE IŞILTISI MUAZZAM)
Bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını kapsayan alanda
bir zamanlar kehribar böceklerinin yaşadığı görkemli ormanların varolduğu
sanılmaktadır. Bu ormanların 15 milyon yıldan fazla bir zaman süresince oluştukları kanıtlanmıştır. Üçüncü devirde kıtaların çöküşü ile bu bölgelerin sular altında kalışı, uzun yıllar boyunca bir araya toplanmış ve orman toprağı altında katılaşmış halde bulunan büyük çam sakızı kütleleri deniz sularıyla sürüklenip gitmişti. Bu kütlelerin bir kısmı akıntıların etkisiyle Doğu Prusya’nın sakin kıyılarına ulaşmıştır. Burada üzeri kum ve çakıl taşlarıyla kaplanmış ve mavi toprak olarak tanımlana tabakayı oluşturmuştur. Buradaki kehribarların bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Belki de nehirlerin taşmasıyla deniz dalgalarıyla, deniz yatağının sürüklenmesiyle ve kıyılarda meydana gelen kopmalarla söz konusu yer değiştirmeler günümüze dek gelişim göstermektedir.
Pliosen’in (5-2 mil. yıl) sonlarına doğru ortaya çıkan soğuma periyodu zamanla buzul devrine dönüşmüştür. Bu periyodda kehribar, buzulların hareketleri ve çamur sellerin etkisiyle yeni yataklara ve Doğu Denizine doğru sürüklenmiştir. Bugüne kadar toplanmış ve çıkartılmış olan kehribarın büyük bir kısmı bu kaynaklarda ve Baltık Denizindedir.
Çok beğenilen bu takı taşının “iç yaşantısı” atalarımızı da aynı şekilde kendine hayran bırakmıştır. Saydam taşın içindeki böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak şekilde mumyalaşmıştır. Kehribarın kökeninin saptanması üzerindeki araştırmalar bu sayede derinleştirilebilmiştir. Bu, 40 milyon yıl önceki jeolojik devir hakkında tam manasıyla aydınlatıcı bilgiler edinilmesiyle yardımcı olmuştur.24
Kehribar yataklarının çevresi o zamanlar büyük miktarda kehribar böcekleri (Pinites Succinifera) ile kaplı idi. Bu böcekler günümüzde Doğu Asya ve Kuzey Amerika’da rastlanılan böcek türlerine fazlasıyla benzetilmektedir. Kehribar içinde rastlanılan çiçek, yaprak, meyve ve gövde parçacıklarından edindiğimiz bilgilere göre geniş yapraklı ağaçlar üstünlük kazanmaktadır. Bunlar arasında öncelikle meşe, kayın, kestane, karaağaç, söğüt ve Akçaağaç kalıntıları saptanmıştır. Kehribar üzerindeki izler yine bu ormanda hurma ağacı ile yaprakları yelpazeyi andıran ağaç türlerinin bulunduğu hakkında ipucu vermeye yeterli olmuştur. Ayrıca taşlar üzerinde tarçın ağacının yaprak ve çiçekleri, manolya ve mazının izlerine de rastlanılmıştır. Bu yöreye özgü ilginç ağaçlar arasında tropikal veya astropikal ağaç türlerinin yanı sıra, günümüzde Kaliforniya’da benzer tiplerine rastladığımız dört bin yıllık görkemli çam ağaçları da yükselmektedir.
Her ne kadar kehribarda rastlanılan bitki artıklarının sayısı oldukça yüksek ise de, bu görüntüler bize taşın bitki örtüsü hakkında istenilen bilgiyi yeterince vermektedir. Kehribar içersine girebilen, taşın çevresindeki ağaç artıkları, özellikle ağaçların yaprakları, çamların iğneleri, ağaç gövdesinin kabukları, çalılık tarzındaki ağaç parçacıkları ile toprak altında yetişen bitki artıklarıdır. Ormanda yetişmeyen bitki türlerinin parçacıklarının kehribar içerisine girişlerine hemen hemen hiç rastlanılmamaktadır. Ancak dökülen yaprak ve çiçekler rüzgarın etkisiyle kehribara doğru savrulacak olursa, taşın içerisine girmeyi başarmaktadır.
Kehribar içerisinde en sık görülen böcekler çift kanatlılar, özellikle sivrisineklerle kara sinek türleridir. Bu böcekler yumuşak ve sıvı yüzeye rahatlıkla konabilmekte ve yapışkan maddeye yapışıp kalmaktadırlar. Bu böceklerin 100 den fazlasının bir arada görülebildiği kehribarlara rastlanılmıştır. Ayrıca ağaçlarla çevresindeki çalılarda yaşamlarını sürdüren bokböcekleri, karınca ve diğer böcek türleri kehribarın esir aldığı böceklerdendir. Ender de olsa, küçük kelebeklerle, az sayıda rastlanılan büyük boy kelebekler kehribarın ziyaretçileri arasındadır. Taş içerisindeki yusufçuk böcekleri hakkında pek fazla bilgi edinilememiştir. Ayrıca yalnız bir gün yaşayan su sineklerinin türlerinin bir düzineyi aşmadığı saptanmıştır.
Geçmişteki manzaranın şekil ve görüntüleri ile başka delillere bağlı kalarak ayrıntılı bilgiler edinilmemektedir. Örneğin; bazı böcek türleri üzerinde yapılan incelemeler kehribar yatağının sayısız nehir ve derelerle kaplı dağlık bir bölge olduğu kanısını uyandırmıştır. Kehribarda görülen böcek türlerinin hemen hemen yarısının günümüzde kurtçuk(sürfe) devresini akarsularda geçiren böcek türlerinden olduğu saptanmıştır. Taş içerisinde az sayıda rastlanan taş ve sahil sinekleri de sulak bölgelerde barınmaktadırlar. Bu tür böceklerin bir kısmı akarsu yerine durgun suları tercih etmektedirler.
Kehribar içerisindeki orman böceklerinin yanı sıra, tamamen engebesiz bölgede yaşamlarını sürdürmüş ve rastlantı sonucu kehribar ormanına düşmüş böceklere de rastlanılmaktadır. Pek tabi, ormanda az veya çok ışık sızdıran boş alanlara veya ağaçlar arasında tamamen düz arazinin bulunduğu sahaların var olabileceği unutulmamalıdır. Kehribar böceklerinin bir çoğunun çiçek arayan böcek türlerinden oldukları kanıtlanmıştır. Ancak kehribarda çeşitli arı türlerinin bulunuşu, ağaçlar arasında değişik çiçek türleriyle bezenmiş çayırların bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Kehribardaki böceklerin en ilginç türleri, bu böceklerin günümüzdeki akrabalarının tamamen değişik iklim şartlarında yaşamlarını sürdürmekte olanlarıdır. Bunlardan bazıları yaşamlarını en uygun bölgelerde geçirirlerken, diğerleri tropikal ve astropikal iklim bölgelerini tercih etmektedirler. Buna örnek olarak kehribardaki ağaç kemiren karınca türlerini gösterebiliriz.
Bugün için henüz kehribar yatağının belirgin iklim kuşaklarını içerip içerdiği bilinmemektedir. Acaba iklim kuşakları değişik sıcaklıkta çeşitli böcek tür ve gruplarının kendilerini bu ortama adapte etmelerini sağlamış mıdır? Yoksa doğrudan doğruya uzun vadeli iklim değişiklikleri çeşitli böcek tür ve gruplarının birbirlerinden uzaklaşmalarına neden mi olmuştur? Bu soruların cevabı, içerisinde çeşitli böcek türlerinin bulunduğu herhangibir kehribar taşının sistematik olarak incelenmesi sonucu alınabilir. Bu tür kehribar taşlarına oldukça sık rastlanılmaktadır. İçerlerindeki böcekler üzerinde yapılan araştırmalarla, bu böceklerin aynı zamanda aynı yerde yaşamlarını sürdürmüş oldukları saptanmıştır.
Böylece, kehribardaki oldukça değişik ve çok sayıdaki böcek türleri üzerindeki incelemeler, böceklerin arazi ve iklim koşullarına olan bağlılıklarıyla, kehribar yatağının jeolojik ve iklimsel niteliklerini geniş çapta ortaya koyabilmiştir. Ayrıca belirli böcek türlerinin gelişimleri sırasında çevresel kurallara ne dereceye kadar uyum gösterip göstermedikleri saptanmıştır.
1.1.2 İnklüzyonlar
Amberin kaynağı olan ağaç reçinesi, çeşitli nedenlerle salgılanır ve yeni salgılanmaların tekrarlamasıyla birikmeye başlar. Bu süreçte reçinenin yapışkan yüzeyine, dönemin ormanlarında yaşayan minik canlılar (genellikle kanatlı böcekler, örümcek, arı, karınca, sinek, mikroorganizmalar, polen, çiçek, yaprak, v.b) bazen rüzgarın savurmasıyla, bazen avlanırken, bazen avcıdan kaçarken kaza ile yapışırlar. Bazen de o sıralar yapışkanlığını nispeten kaybetmiş bir reçine topağı üzerinde bulunurken, gelişen hızlı bir yeni reçine sızıntısıyla sonsuza dek amber mahkumu olurlar. Sonradan, koşulların uygun olması halinde fosilli amber ve kapanımlardan (inclusion) söz edilir.
İnklüzyonlar yaygın olarak organik kökenli olduğu gibi, sülfür veya pirit (FeS 2) gibi inorganik kökenlide olabilir. Amber içinde, canlının gövdesi veya parçaları, toz toprak, pislik, bitki parçası, gaz, veya su kabarcıkları kapanım olarak bulunabilir. İnklüzyonlarda, çoğunlukla canlıya ait organik yapı yok olur, geride boşluk veya böceğin sert kısmından (kitin) parça kalır. Siyah renkli tanımlanamayan kapanımların karbonlaşmış ağaç kabuğu, kozalak, çam iğnesi gibi bitkisel parçacıklar olduğu saptanmıştır. Amber parçası, bilim insanları açısından geçmiş orman ekosistemlerinin tanınıp anlaşılabilmesi için bulunmaz bir pencere açar ve çok büyük miktarda bilgi saklar. Bu nedenle bilim çevreleri ambere “doğal zaman kapsülü” gözüyle bakarlar.
İnsanların kehribarla tanışmaları, taş devrine (Stone Age) kadar uzanmaktadır. İngiltere deki arkeolojik kazılarda, antik yerleşimlerde M.Ö. (B.C) 11.000 yıllarına ait işlenmiş kehribar bulunmuştur. Kehribar, antik çağların bilinen en eski dekoratif maddesidir.107
Tarih başlangıcı devirlerinde bile, kehribar tacirleri tarafından kullanılmakta idi. Bu çok aranılan Romalılar ve Kavimler Göçü zamanından kalan büyük ticaret yolları, mesela Ren-Ron yolu yada kehribar yolu olarak da adlandırılan ve Doğu Alplerinden geçen Kuzey-Güney bağlantısı, tarih öncesi ve maddenin, hem süs eşyası, hem de işlenmiş olarak büyük bir ticari değeri bulunmaktaydı. Bugün ise, koleksiyoncular ve bilim adamları, daha çok kehribarın içinde hapis kalanlarla ilgilenmektedir. Çünkü bunlar, üçüncü zaman olan hayvan ve bitki dünyasına daha derinden bir bakışı mümkün kılmaktadır .108
En eski dönemlerden bu yana amberin tek bir anlamı olmuştur. “Baltık amberi”. Ancak amberin oluşumunu etkileyen işlemler, izlerini dünyanın farklı bölgelerinde bırakmıştır çünkü bunlar sadece çam ağacı reçinelerini değil, aynı zamanda yapraklı ağaçların ve hatta baklagillerin reçinelerini etkilemektedir. Dünyada bilinen 150 çeşit reçine fosili olmasına rağmen, bu reçineler amberin kendisi değil, bağlantısıdır. Genellikle Avrupa ve Amerika’da bulunurlar ve her birinin kendine özgü ismi vardır. 109
Dünyanın en büyük amber rezervleri Baltık denizi ve çevresindeki ülkelerdedir. Bu bölgede amber 11.000 yıldır kullanımdadır.Baltık bölgesinde yaşayan insanlar taş devrinden (Stone Age-Mesolithic) bu yana, amberi farketmişler, parçalarını önce deniz kıyısından toplayarak, sonra plaj kumlarından, alüvyonlardan çıkararak değerli taş olarak çeşitli amaçlar için kullanmışlardır.
Günümüzde de özellikle sonbahar fırtınalarından sonra, bölge halkları plajlara Kuzeyin Altınını toplamaya koşar. Dünya yıllık amber üretiminin %90 dan fazlası (500¬700 ton/yıl) Baltık bölgesindeki açık işletmelerden yapılmaktadır
Roma’ dan Kuzey Avrupa’ ya uzanan hat, Amber Yolu olarak anılıyordu. Bu güzergah üzerindeki ülkeler: Roma (İtalya), Slovenya, Almanya, Macaristan,
Avusturya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Kaliningrad (Rusya) dır.
Amber geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi, bugün de, fanatiklerini ve dünyayı peşinden koşturan organik bir taştır. Eskiden de çok aranan ve taş piyasasında çok önemli bir rolü olan amber, bugün de çok önemli bir değerdir. Şu anda dünya üzerinde hala varlıklarını sürdüren 50’ nin üzerinde amber müzesi bulunmaktadır. Bu da günümüzde ambere verilen değeri daha çok gözler önüne sermektedir.
Fakat artık çok fazla toplandığı ve zamanında çok fazla harap edildiği için, günümüzde büyük parçalardansa, daha çok küçük parçalar çoğunluktadır. Günümüzün teknolojilerinin de yardımı ile artık, gerçek amberden çok zor ayırt edilebilen yapay amberler piyasalarda yerlerini almış, gerçek ambere karşı çok ciddi bir piyasa oluşturmuşlardır.
Amberi oluşturan ve “Amberin Anaları” adı ile anılan ağaçlar, ürünleri olan amber parçalarını, insanoğluna benzersiz bir armağan olarak bırakarak yeryüzünden silindiler. Yalnızca, Yeni Zelanda daki dev Kauri çamları (Agathis Australis) nın geçmiş dönemlerdeki ağaçların soyundan olduğu düşünülmektedir. Bir de Kaliforniya’da benzer tiplerine rastladığımız dört bin yıllık görkemli çam ağaçları da yükselmektedir. Fakat bu ağaçların ürettikleri reçine miktarı hakkında bir bilgi yok.
Doğadaki amber üretimi durmuş durumda, biz hala milyonlarca yıl önceki ağaçların oluşturmuş olduğu reçineleri, şu an amber olarak topluyoruz. Doğada hala var olan büyük amber yatakları da artık azalmış durumda ve belki uzun bir zaman sonra onlar da yok olacak. Yeni bir üretim var olmadığı için gelecek nesiller belki de amberin varlığından dahi haberdar olamayacaklar, nesli tükenmiş hayvanları sadece resimlerinden tanıdığımız gibi, yeni nesiller de amberi sadece resmi ile tanıyacaklar.
Bu yüzden, insanoğlu bilimden de yardım alarak, milyonlarca yıl önce yaşamış olan ve amber oluşturan ağaç türlerinin tohumlarını tekrar oluşturup, iklimi, tropik veya yarı tropik olan coğrafi bölgelerde tekrar yetiştirilmelerini sağlamalı veya şu anda var olan ve amber üreten ağaçlara çok benzeyen ağaç türlerini geliştirip çoğalmaları sağlanmalı. Böylece daha kontrollü ve istenilen miktarlarda reçine elde edilip bunların ambere dönüşmesi ister kendi hallerine bırakılarak doğada, ister daha hızlı bir şekilde laboratuar ortamında gerçekleşebilir. Böylece amber dünyadan hiç silinmeden gelecek nesillere aktarılabilinir.
Amber Odası, Amber Room, Yantarni Komnata, Bernstein Zimmer, diye çeşitli isimleri olan oda, Rusya nın St. Petersburg şehrinin banliyösünde bulunan Çar Köyünde (Tsarskoe Selo-Bugün Puşkin) Büyük Katerina sarayında bulunur. Turistlerin ziyaretine açık olan bu sarayın bir odasının duvarları amberdan oyularak, işlenerek yapılma çok gösterişli paneller, süslemeler ve sanat eserleriyle bezenmiştir. Bu etkileyici güzelliğin altında efsanevi bir öykü saklıdır.
Amber , Neolitik dönemden beri renk ve doğal güzelliği için takdir edilen fosilleşmiş ağaç reçinesidir . [2] Antik çağdan günümüze değerli bir değerli taş olarak bakıldığında, kehribar çeşitli dekoratif objelere dönüştürülür. [3] Amber takılarda kullanılır. Ayrıca halk tıbbında bir iyileştirici ajan olarak kullanılmıştır.
Kimyasal bileşenlerine göre tanımlanmış beş sarı kehribar vardır. Yumuşak, yapışkan bir ağaç reçinesi olarak üretildiği için kehribar bazen inklüzyon olarak hayvan ve bitki materyali içerir. [4] Kömür dikişlerinde meydana gelen kehribar da resinit olarak adlandırılır ve ambrit terimi özellikle Yeni Zelanda kömürü dikişlerinde bulunanlara uygulanır. [5]
içindekiler
1 Etimoloji
2 Tarih
3 Kompozisyon ve formasyon
3.1 Oluşumu
3.2 Botanik kökenli
3.3 Kapsamalar
4 Ekstraksiyon ve işleme
4.1 Dağıtım ve madencilik
İngilizce kelime amber , Orta Latin ambar ve Orta Fransız ambre ile Arapça ʿanbar عنبر [6] ( Orta Pers ambar [7] ile eşanlamlı) türetilmiştir . Sözcüğün anlamı, 14. yüzyılda Orta İngiliz’de , şu anda sperm balinadan elde edilen katı mumsu bir madde olan ambergris ( ambre gris veya “grey amber”) olarak bilinen şeye atıfta bulunmaktaydı. Roman dillerinde , kelimenin anlamı, 13. yüzyılın sonlarından itibaren Baltık kehribar (fosil reçinesi) ile genişletilmiştir. İlk olarak beyaz veya sarı kehribar ( ambre jaune ) olarak adlandırılan bu anlam, 15. yüzyılın başlarında İngilizcede benimsenmiştir. Ambergris kullanımı azaldıkça, bu kelimenin ana anlamı oldu. [6]
İki madde (“sarı kehribar” ve “gri kehribar”), her ikisi de plajlarda yıkandıkları için, birbirine karışmış veya karışmıştı. Ambergris, su ve yüzenlerden daha az yoğun iken, kehribar taştan daha az yoğun olsa da, kehribar çok yoğundur. [8]
Kehribar, Latin electrum ve Antik Yunan ἤλεκτρον ( ēlektron ) için klasik isimler ” ışıldayan Güneş ” anlamına gelen ἠλέκτωρ ( ēlektōr ) bir terime bağlanır. [9] [10] Efsaneye göre, Helios (Güneş) oğlu Phahton öldüğünde, yas tutan kız kardeşleri kavak ağaçları haline geldi ve gözyaşları elektron , amber oldu. [11]
Tarihçe
Kehribar, Theophrastus tarafından MÖ 4. yüzyılda ve yine “On the Ocean” adlı eseri kaybedilen, ancak Pliny the Elder tarafından atıfta bulunulan Pytheas (M.Ö 330) tarafından tartışılmıştır. Germania isminin bilinen en eski adı): [12]
Pytheas, bir Alman halkı olan Gutonların, Mentonomon adlı bir okyanus harabesinin kıyılarında oturduklarını ve topraklarının altı bin stavana kadar uzandığını; Bir gün bu topraktan yelken açıldığında , Abalus Adası, kıyılarında kehribar, bahardaki dalgalar tarafından fırlatılır. Bu, bir deniz biçiminde bir deniz atılımıdır ; Aynı şekilde, sakinler bu kehribarları yakıtla kullanırlar ve komşularına Teutonlara satarlar .
Daha erken [13] Pliny, Yunanca bir fantazi seyahat kitabının yazarı olan Lampsacus’un Xenophon tarafından Balcia denilen İskit sahillerinden üç günlük büyük bir adaya yelken açıldığını söyler . Genellikle Abalus ile aynı olduğu anlaşılmaktadır. Kehribara göre, ada Helgoland , Zelanda , Gdansk Körfezi kıyıları, Sambia Yarımadası veya kuzey Avrupa’nın en zengin kehribar kaynakları olan Curonian Lagünü olabilirdi . Baltık Denizi’ni Akdeniz’e bağlayan (” Amber Yolu ” olarak da bilinir) kehribar için iyi kurulmuş ticaret yolları olduğu varsayılmaktadır. Pliny, Almanların, Venedik’i daha fazla yurtdışında Veneti’de satıldığı Pannonia’ya kehribar ihraç ettiklerini açıkça belirtiyor. Güney İtalya’nın eski italik halkları amber üzerinde çalışıyorlardı, en önemli örnekler Matera Ulusal Sirkülit Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Mycenae’de olduğu gibi antik çağda kullanılan amber ve Akdeniz’in tarihöncesinde Sicilya tortulları gelmektedir.
Pliny ayrıca, Nicias’ın kime kime olduğuyla ilgili görüşlerini şöyle dile getiriyor:
Güneş ışınları tarafından üretilen bir sıvıdır; ve güneşin doğduğu andaki bu ışınların, toprağın yüzeyindeki en büyük kuvvetle çarpışması üzerine, okyanusun gelgitler tarafından devam ettirilen ve okyanus kıyıları tarafından fırlatılan ve deniz kıyılarına fırlatılan devasa bir ter bırakır. Almanya.
Kehribarın “Güneş tarafından üretildiği” ile ilgili fantastik açıklamaların yanı sıra Pliny, süksinumun ( süksin , sucus “meyve suyu” dan) yerli Latince adını gerekçe göstererek, ağacın reçinesi içindeki kökenini iyi bilen fikirlere değinir. [14] O yazıyor:
Kehribar, çam cinsine ait ağaçların tahliyesi, kiraz sakızları ve sıradan çamlardan reçine gibi bir ilikten üretilir. Öncelikle önemli miktarlarda ortaya çıkan ve kademeli olarak sertleşen bir sıvıdır […] Bizim atalarımızın da bir ağacın suyu olduğu kanaatindeydik ve bu nedenle adı ” succinum “ve çam ağacının bir ağacının bir ürünü olduğunu kanıtlayan büyük bir kanıt, ovuşturulduğunda çam benzeri bir koku çıkarmasıdır ve ateşlendiğinde, yakıldığında, meşalenin kokusu ve kokusuyla yanar. ahşap.
Kehribar ayrıca Mısır’da ve Hindistan’da da bulunduğunu ve hatta amberde elektrostatik özelliklerle ilgili olduğunu ifade ederek, “Suriye’de kadınlar, bu maddenin iğliklerinin kütlelerini yapıyorlar ve ona harpax adını veriyorlar. [ἁρπάζω’dan], yapraklara, yapraklara, ışık saçan dokulara ve ışık saçaklarına doğru çekmesi durumundan “sürtünmesi”.
Pliny, Alman kehribar isminin glæsum olduğunu söyler , “Bu nedenle, Romalılar, Germanicus Cæsar’ın filoyu bu bölgelere komuta ettiği zaman, bu adalardan birine, barbarların Austeravia olarak tanındığı Glæsaria’nın adını verdi.” Bu kaydedilen Eski Yüksek Alman glas ve “amber” (cf cam ) için Eski İngilizce glær tarafından onaylanır . Orta Düşük Almanca’da kehribar berne, barn-, börnstēn olarak biliniyordu . Düşük Almanca terimi, 18. yüzyılda Yüksek Almanca’da da baskın hale geldi ve böylece Hollandalı Hollandalı onbeşlerin yanı sıra modern Alman Bernstein’i de oldu .
Amber için Baltık Litvanyası terimi, gintaras ve Letonya dzintar’ları . Onlar ve Slav jantarı veya Macar gyantası (‘reçine’), Fenike jainitar (“deniz reçinesi”) ‘den kaynaklandığı düşünülmektedir. [ kaynak belirtilmeli ]
Ondokuzuncu yüzyılın başlarında, Kuzey Amerika’dan kehribarın ilk raporları New Jersey’deki Trenton yakınlarındaki Crosswicks Deresi, Camden ve Woodbury yakınlarındaki keşiflerden geldi. [3]
Kompozisyon ve oluşumu
Amber bileşimde heterojendir , ancak çözünmeyen bitümlü bir maddeyle ilişkili olarak alkol , eter ve kloroformda az veya çok çözünen çeşitli reçineli gövdelerden oluşur. Amber, labdane ailesindeki bazı öncülerin serbest radikal polimerizasyonuyla bir makromoleküldür , örneğin komünik asit, kümmunol ve biformen. [15] [16] Bu labdanlar, organik iskeletin polimerizasyon için üç alken grubu ile donatılmasıyla diterpenler (C20H32) ve trienlerdir. Kehribar yıllar içinde olgunlaştıkça, izomerizasyon reaksiyonları, çapraz bağlama ve siklizasyonun yanı sıra daha fazla polimerizasyon gerçekleşir.
200 ° C’nin (392 ° F) üzerinde ısıtılmış, kehribar rengi parçalanır ve bir amber kehribar elde edilir ve “kehribar kolofoni” ya da “kehribar zifti” olarak bilinen bir siyah kalıntı bırakılır; Terebentin ya da keten tohumu yağı içinde çözüldüğünde bu “kehribar vernik” ya da “kehribar lak” oluşturur. [15]
formasyon
Yüksek basınçtan ve üstteki çökeltinin ürettiği sıcaklıklardan kaynaklanan moleküler polimerizasyon, reçineyi önce kopal olarak dönüştürür. Sürekli ısı ve basınç terpenleri uzaklaştırır ve kehribar oluşumuyla sonuçlanır. [17]
Bunun gerçekleşmesi için, reçinenin çürümeye karşı dirençli olması gerekir. Pek çok ağaç reçineyi üretir, ancak vakaların çoğunda bu tortu fiziksel ve biyolojik süreçler tarafından parçalanır. Güneş ışığına, yağmura, mikroorganizmalara (bakteri ve mantarlar gibi) ve aşırı sıcaklıklara maruz kalmak reçinenin parçalanmasını sağlar. Reçinenin kehribar hale gelmesi için yeterince uzun süre dayanması için, bu tür kuvvetlere karşı dayanıklı olması veya bunları dışarıda bırakan koşullar altında üretilmesi gerekir. [18]
Botanik kökenli
Amber Bitterfeld’den
Avrupa’dan gelen fosil reçineler, ünlü Baltık amberleri ve Agathis grubunu andıran iki kategoriye ayrılıyor. Amerika ve Afrika’daki fosil reçineler, modern Hymenaea cinsi ile yakından ilişkilidir, [19] Baltık amberlerinin, kuzey Avrupa’da yaşayan Sciadopityaceae familyasından fosil reçineleri olduğu düşünülmektedir. [20]
inklüzyonlar
Dahil olanlar ile Baltık kehribar
Canlı ağaçlarda reçinenin anormal gelişimi ( süksinosis ) kehribar oluşumuyla sonuçlanabilir. [21] Safsızlıklar, özellikle reçine reçinenin yere düştüğü zaman oldukça sık görülürler, bu nedenle materyal, vernik yapımı dışında faydasız olabilir. Bu saf olmayan kehribar firniss denir.
Diğer maddelerin bu şekilde dahil edilmesi , kehribarın beklenmedik bir renge sahip olmasına neden olabilir. Piritler mavimsi bir renk verebilir. Kemik kehribar , bulanık opaklığını reçinenin içinde çok sayıda küçük kabarcıklara borçludur. [22] Ancak, kara kehribar denen şey gerçekten sadece bir tür jet .
Koyu renkli ve hatta opak kehribar renginde, yüksek enerjili, yüksek kontrastlı, yüksek çözünürlüklü X-ışınları kullanılarak inklüzyonlar görüntülenebilir. [23]
Ekstraksiyon ve işleme
Dağıtım ve madencilik
Amber madeni “Primorskoje” Jantarny, Kaliningrad Oblastı, Rusya
Kehribar, özellikle Kretase yaşlı veya daha genç kayalarda küresel olarak dağılmıştır. Tarihsel olarak, Prusya’daki Königsberg’in batısındaki Samland sahili, dünyanın önde gelen kehribar kaynağıydı. Kehribar tortullarının ilk bahsi burada 12. yüzyıla kadar uzanmaktadır. [24] Dünyanın özütlenebilir kehribarının yaklaşık% 90’ı hala 1946’da Rusya’nın Kaliningrad Bölgesi haline gelen bölgede bulunuyor. [25]
Deniz tabanından yırtılmış amber parçaları dalgalar tarafından dökülür ve elle toplanır, taranır veya dalış yapılır. Başka yerlerde, hem açık işlerde hem de yer altı galerilerinde kehribar çıkarılır. Daha sonra mavi toprağın nodülleri çıkarılmalı ve kum ve su içeren döner varillerde yapılabilecek opak bir kabuk temizlenmelidir. Erozyon bu kabuğunu denizden yıpranmış kehribardan temizler. [22]
Dominik Cumhuriyeti’nden mavi kehribar
Karayip kehribarı , özellikle Dominik mavisi kehribar , tünel çökmesi riski nedeniyle tehlikeli olan çukur çukurundan çıkarılır. [26]
tedavi
Boruları ve diğer sigara araçlarını üretmek için açık sarı kehribar kullanan Viyana kehribar fabrikaları, bir torna tezgahı üzerine çevirerek beyazlatma ve suyla veya çürümüş taş ve yağla parlatır . Son parlaklık, flanel ile sürtünme ile verilir. [22]
Bir yağ banyosunda kademeli olarak ısıtıldığında, kehribar yumuşak ve esnek hale gelir. İki parça amber, keten tohumu yağı ile yüzeyleri lekeleyerek , onları ısıtarak ve daha sonra sıcak iken birbirine bastırarak birleştirilebilir. Yağmur yağmura neden olduğu sayısız gözenekleri doldurduğu için, yağmuru bir yağ banyosunda berraklaştırılabilir. Eskiden atılan ya da sadece vernik için kullanılan küçük parçalar artık “ambroid” ya da “preslenmiş kehribar” oluşumunda büyük ölçekte kullanılıyor. [22]
Parçalar dikkatlice hava ile dışarı atılır ve daha sonra yoğun bir hidrolik basınç ile düzgün bir kütle halinde sıkıştırılır, yumuşatılmış kehribar bir metal plakadaki deliklerden zorlanır. Ürün, sigara içmek için ucuz mücevher ve eşyaların üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu preslenmiş kehribar polarize ışıkta parlak girişim renkleri verir. Amber genellikle copul ve kauri sakızı gibi diğer reçineler ile selüloit ve hatta cam tarafından taklit edilmiştir. Baltık kehribar bazen yapay olarak renklendirilir, aynı zamanda “gerçek amber” olarak da adlandırılır. [22]
Görünüm
Amber, farklı renklerde bir dizi oluşur. Kehribar rengi ile ilişkili olağan sarı-turuncu-kahverengi gibi, kehribar kendisi beyazımsı bir renkte soluk bir limon sarısı, kahverengi ve neredeyse siyah arasında değişebilir. Diğer nadir renkler arasında kırmızı kehribar (bazen “kiraz kehribar” olarak da bilinir), yeşil kehribar ve hatta kehribar rengi olan ve daha sonra aranan mavi kehribar bulunur . [27]
Sarı kehribar, yaprak dökmeyen ağaçlardan elde edilen sert bir fosil reçinesidir ve ismine rağmen, saydam, sarı, turuncu veya kahverengi renkli olabilir. Pahlavi’nin komünist sözcüğü kah-ruba (kahveden “saman” artı rubay “çeken, kopar”, elektriksel özelliklerine atıfta bulunarak), İran’a kahraba ‘ya da kahraba olarak giren (daha sonradan elektrik için Arapça kelime olan) , كهرباء kahrabā ‘ ), o da Avrupa’da kehribar (Eski Fransız ve Orta İngiliz ambre) olarak adlandırıldı. Baltık Denizi’nin güney kıyısında bulunan sarı kehribar, ticaret yoluyla Orta Doğu ve Batı Avrupa’ya ulaştı. Kıyı elde etme, amber amber ile aynı zamanda ambergris olarak adlandırılmasının bir nedeni olabilir. Ayrıca, ambergris gibi, reçine bir tütsü olarak yakılabilir. Reçin’in en popüler kullanımı süslemeler içindi, kolayca kesilip cilalandı, güzel takılara dönüştürülebilirdi. En çok okunan kehribar renginin çoğu, çok bulutlu olan kehribar ve opak kehribarın aksine saydamdır. Opak amber sayısız dakika baloncukları içerir. Bu tür amber, “kemikli kehribar” olarak bilinir. [28]
Tüm Dominik kehribar floresan olmasına rağmen, nadiren Dominik kehribar mavi kehribardır. Doğal güneş ışığında ve diğer kısmen veya tamamen ultraviyole ışık kaynağında mavi renge döner. Uzun dalga UV ışığında, neredeyse beyaz olan çok güçlü bir yansıması vardır. Yılda sadece yaklaşık 100 kg (220 lb) bulunur, bu da onu değerli ve pahalı kılar. [29]
Bazen amber, yaralı ağaçların kanallarından ve kaplarından sızdığı gibi damla ve sarkıt şeklini korur. [22] Ağacın yüzeyine yayılmasına ek olarak, kehribar reçinenin de orijinal olarak ağaçların içinde içi boş oyuklara veya çatlaklara aktığı ve böylece düzensiz şekilli kehribar renkli kılların gelişmesine yol açtığı düşünülmektedir.
sınıflandırma
Kehribar çeşitli formlarda sınıflandırılabilir. En temel olarak, fosilleşme potansiyeli olan iki tip bitki reçinesi vardır. Kozalaklılar ve anjiyospermler tarafından üretilen terpenoidler , izopren ( C5H8 ) birimlerinden oluşan halka yapılardan oluşmaktadır. [2] Fenolik reçineler günümüzde sadece anjiyospermler tarafından üretilir ve fonksiyonel kullanımlara hizmet etme eğilimindedir. Soyu tükenmiş medellosanlar genellikle damarlarında kehribar olarak bulunan üçüncü bir tip reçine üretti. [2] Reçinelerin bileşimi oldukça değişkendir; Her tür, piroliz-gaz kromatografisi-kütle spektrometresi kullanılarak tanımlanabilen eşsiz bir kimyasal madde karışımı üretir. [2] Genel kimyasal ve yapısal kompozisyon, ambarları beş sınıfa ayırmak için kullanılır. [30] [31] Ayrıca üretim yoluna göre, amber taşlarının ayrı bir sınıflandırması vardır.
Sınıf I
Bu sınıf, en bol olanıdır. Komünik veya ozik asitler gibi labdatrien karboksilik asitleri içerir. [30] Daha sonra üç alt sınıfa ayrılır. Ic ve Ib sınıfları, düzenli labdanoid diterpenleri (örneğin, komünik asit, communol, biformenes) kullanır, Ic enantio labdanoids (ozic acid, ozol, enantio biformenes) kullanır. [32]
la
Süksinit (= ‘normal’ Baltık kehribar) ve Glessit içerir . [31] Komünik asit bazı var. Ayrıca çok süksinik asit içerirler. [30]
Baltık kehribar , kuru damıtma süksinik asit,% 3 ila% 8 arasında değişen oranlarda ve soluk opak veya kemikli çeşitlerde en yüksek oranda bulunur. Kehribar yakılarak açığa çıkan aromatik ve tahriş edici dumanlar esas olarak bu asitten kaynaklanmaktadır. Baltık kehribar süksinik asit verimi ile ayırt edilir, bu nedenle süksinit adı. Süksinit, diğer birçok fosfat reçinesi ile karşılaştırıldığında 2 ila 3 arasında bir sertliğe sahiptir. Onun özgül ağırlığı 1.05 ila 1.10 arasında değişir. [15] Özel bir karbonil emilim tepesi nedeniyle diğer spektrumlardan IR spektroskopisi ile ayırt edilebilir. IR spektroskopisi, amber numunesinin göreceli yaşını tespit edebilir. Süksinik asit, kehribarın orijinal bir bileşeni olmayabilir, daha ziyade abietik asidin bir bozunma ürünü olabilir. [33]
ib
Sınıf Ia amberleri gibi bunlar da komünik aside dayanır; Ancak, süksinik asit eksikliği vardır. [30]
Ic
Bu sınıf, esas olarak, ozik ve zanzibarik asitler gibi enantio-lakdatrienonik asitlere dayanır. [30] En tanıdık temsilcisi Dominik kehribar. [2]
Dominik kehribar, Baltık kehribarından , çoğunlukla saydam ve çoğunlukla daha fazla sayıda fosil kapanımını içererek farklılaşır. Bu, uzun ömürlü bir tropikal ormanın ekosisteminin ayrıntılı yeniden inşasını mümkün kılmıştır. [34] Soyu tükenmiş türlerden olan Hymenaea proteini , Dominik kehribarının kaynağı ve muhtemelen tropik bölgelerde bulunan çoğu kehribarın kaynağıdır. Bu ” succinite ” değil ” retinite ” dir. [35]
Sınıf II
Bu amitler, kadinen gibi bir seskiterpenoid bazlı reçinelerden oluşturulmaktadır. [30]
III. Sınıf
Bu kiler polistirenler . [30]
Sınıf IV
Sınıf IV bir çöp sepetinden bir şeydir; amberleri polimerize edilmez, ancak esas olarak kedren bazlı seskiterpenoidlerden oluşur. [30]
V sınıfı
Sınıf V reçinelerin bir çam veya çam akrabası tarafından üretildiği kabul edilir. Diterpinoid reçineleri ve n- alkil bileşikleri ihtiva ederler. Ana çeşitleri Highgate copalite . [31]
Jeolojik kayıt
Belirsiz bazı inklüzyonların bulunduğu tipik amber örneği
En eski amber rengi, Üst Karbonifer dönemine ( 320 milyon yıl önce ) aittir . [2] [36] Kimyasal bileşimi kehribarın üreticilerine eşleştirilmesini zorlaştırır – en çok çiçekli bitkiler tarafından üretilen reçinelere benzer; Ancak Kretase’ye kadar çiçekli bitki fosilleri yoktur ve Üst Kretase’ye kadar yaygın değildirler. Amber, Karbonifer’in, 150 milyon yıl önce , Erken Kretase’de , böceklerle birlikte bulunduğunda [2] çok fazla bollaşır . Arthropod inklüzyonları olan en eski kehribar, Lübnan ve Ürdün’den Levant’tan gelir. Bu amber, yaklaşık 125-135 milyon yıllık, en eski örneklenmiş ekosistemlerin bazılarına kanıt sağlayan yüksek bilimsel değer olarak kabul edilir. [37]
Lübnan’da, Alt Kretase kehribarından 450’den fazla mostra, Lübnanlı paleontolog ve entomolog olan Dany Azar tarafından keşfedilmiştir. Bu mostralar arasında 20’si, son zamanlarda yer alan çeşitli artropodların en eski temsilcilerinden oluşan biyolojik kapanımlar sağladı. Hatta daha yaşlı, Lübnan’da da son zamanlarda Jurassic amber bulundu. Son zamanlarda, en eski zorapterans , clerid böcekleri , umenocoleid roaches ve achiliid ekoşurları da dahil olmak üzere Ürdün’ün kehribarında çok sayıda önemli böcek ve örümcek bulunmuştur. [37]
Baltık kehribar veya sükkinit (tarihsel olarak Prusya kumu olarak belgelenmiş [15] ), Prusya’da (tarihsel kaynaklar Glaesaria olarak da anılır) Sambia Alt Oligosen tabakasında meydana gelen mavi yeryüzü olarak bilinen deniz glaokonit kumunda düzensiz nodüller olarak bulunur . [15] 1945’ten sonra Königsberg çevresindeki bu bölge, kehribarın sistematik olarak çıkarıldığı Rusya’nın Kaliningrad Bölgesi’ne çevrildi. [39]
Bununla birlikte, kısmen, eski Eosen çökellerinden türetilmiş gibi görünmekte ve aynı zamanda, buzul kayması gibi daha sonraki formasyonlarda bir türev fazı olarak da ortaya çıkmaktadır. Bol bir floranın kalıntıları, reçinenin henüz taze olmasına rağmen kehribar içinde sıkışan inklüzyonlar olarak ortaya çıkar ve Doğu Asya’nın florası ve Kuzey Amerika’nın güney kısmı ile ilişki olduğunu gösterir. Heinrich Göppert , Baltık ormanlarının Pintat sukiniter’inin kehribar rengindeki ortak kehribar adını vermiştir , ancak ahşap mevcut genustan farklı görünmediğinden Pinus süksinifera olarak da adlandırılmıştır. Bununla birlikte, amber üretiminin tek bir türle sınırlı olduğu ihtimal dışıdır; ve aslında amber-florada farklı cinslere ait çok sayıda kozalaklar temsil edilmektedir. [22]