Kehribar, Farsça birleşik bir isimdir. Manası “saman kapıcı”dır . Böyle anılmasının sebebi kehribarın sürterek kızdırıldığında saman veya samana benzer otları kendisine çekmesindendir :
‘Acab mi ben de kendü bâde-i nazmumla mest olsam
Bu bir meydür ki hem sâmân-rübâ hem hayret-efzâdur (Sâbit/Karacan, 1991: 253) Dil kûh-ı âhen olsa da eyler rübûde aşk
Kullâb-ı Kehribarya getirsin mi kâh tâb (Nâilî/İpekten, 1990: 164) Reşk-i la’lünle Kehribar olsa
Ne ‘aceb gevher-i Bedahşânî (Fehîm/Üzgör, 1991: 210)
Vech-i Hak’a vâsıl ola mecbûr o kâhı
Fark eylemeye câzibe-i kâh-rübâdan (Üzgör, 1991: 604)
Kehribar özellikle gerdanlık, tespih, ağızlık, bıçak ve baston sapları gibi eşyaların yapımında kullanılan sert ve kolay kırılabilen bir taştır :
Kehribar idi meger kabza-i tîgin ki çekip
Nice bin kâfiri çûn kâhkeşân hoş geldin (Nâilî/İpekten, 1990: 108) Tîgini sîney çekdi o şehün cezb-i cân
Eyledüm kâh-rübâ reşk ile mıknatîsi (Fehîm/Üzgör, 1991: 678)
Edebiyatımızda sevgili, güzelliğiyle kehribar, âşık ise sevgilinin cazibesine tutulan man çöpüdür :
‘Alem-i nûra çeker kâh-rübâ-yı hörşîd
Cism-i zulmâniyi biz mihr ile kâh eyleyelüm (Sâbit/Karacan, 1991: 307)
Tâlib-i vuslat isen nâzına bakma yârün
Kehribar-yı talebe şevk-i per-i kâh yeter (Mezâkî/Mermer, 1991: 372) Felek müsâ’ade-i cezbe-i vefâ itmez
O Kehribar-yı ümîde eger ki gâh olsam (Mezâkî/Mermer, 1991: 481)
Cismimiz bir kâha döndürmüş belâ cezb etmede
Kehribar-kâr eyleyen hâsiyyet-i amalimiz (Nâilî/İpekten, 1990: 223)
Kapuna haste gönül müncezib hemîşe meger
O Kehribardur işigün taşı ki kâh kapar (Yahyâ/Ertem, 1995: 69)
Kemend-i câzibe-i Kehribar-yı ‘ışk iledür
Bu fart-ı cünbûş-i dil berk-i zerd-gâh ise de (Sükkerî/Erol, 1994: 232)
Cism-i zerdüm Kehribardur dirdi erbâb-ı nazar
Kudret olsa bende kaldurmaga bir kâhı eger (Hâletî/Kaya, 2003: 158)
Ayrıca aşığın aşk derdinden sararmış benzi ve zayıflamış bedeni saman rengi ile ilişkilendirilir :
Tokınsa pençe-i mercâna çeşm-i hışmı havfında
Uçardı rengi levn-i Kehribaryî eyleyüp peydâ (Sâbit/Karacan, 1991: 294) Cezb-i mahabbetinle dil zerd ü nizâr olup gider
Bilmediler hakikatin kâh mı Kehribar mıdır (Nâilî/İpekten, 1990: 178)
Erdi bir mertebeye zâ’f-ı ten-i zerd ü nizâr
Kehribar-kârın eder istese her kâh bize (Nâilî/İpekten, 1990: 286)
Aşkdır mâye-i rahat dil-i pür-derdimize
Reşk eder kâh-rübâ reng-i ruh-ı zerdimize (Nâilî/İpekten, 1990: 308) Nâgehân olmasa dûçâr nigeh-i kahrı eger
Kehribar-çihre olurdı ruh-ı hûnîn bakkam (Mezâkî/Mermer, 1991: 231) Asitânun kâh-veş benzi sararmışlarla pür
Şâhum itdün işigün taşın meger kim Kehribar (Yahyâ/Ertem, 1995: 29)
İhtiyât-ı ‘adlini bilseydi çerh-i cevr-kîş
Keh-riibâ-yı mâhı kılmazdı karîb-i kehkeşân (Hâletî/Kaya, 2003: 61)
Keh-riibâ-yı mihr-enver subh-dem olup ‘ıyân
Kalmadı eflâkde kâh-ı kevâkibden nişân (Hâletî/Kaya, 2003: 85)
Devletinde kimse degmez kâhına bir kimsenün
Kehribar-yı mihrden aldurmaz aslâ kehkeşân (Hâletî/Kaya, 2003: 89)
1.15.1. Kehribarın Elde Edildiği Yerler
Kehribar, kömür cinsinden bir madendir. Siyah renkli olanının Erzurum’dan, sarı renkli olanının Almanya’dan geldiği kaynaklarda yer alır . Bugün bilinen en zengin kehribar yatağı Baltık Denizi’dir .
Temîmî de kehribarın bir maden olduğu görüşündedir. İyisi Kuzey Afrika, İspanya, Portekiz ve Hindistan’dan gelenidir. Kötüsü İskenderiye ve Trablus maden ocaklarından çıkanıdır . Bazılarına göre de kehribar Kuzey Afrika, İspanya, Portekiz’e ait denizlerde ve İran’ın kuzeyindeki Mazenderan denizinde, su üzerinde bulunur .
Kehribar, Farsça birleşik bir isimdir. Manası “saman kapıcı”dır . Böyle anılmasının sebebi kehribarın sürterek kızdırıldığında saman veya samana benzer otları kendisine çekmesindendir :
‘Acab mi ben de kendü bâde-i nazmumla mest olsam
Bu bir meydür ki hem sâmân-rübâ hem hayret-efzâdur (Sâbit/Karacan, 1991: 253) Dil kûh-ı âhen olsa da eyler rübûde aşk
Kullâb-ı Kehribarya getirsin mi kâh tâb (Nâilî/İpekten, 1990: 164) Reşk-i la’lünle Kehribar olsa
Ne ‘aceb gevher-i Bedahşânî (Fehîm/Üzgör, 1991: 210)
Vech-i Hak’a vâsıl ola mecbûr o kâhı
Fark eylemeye câzibe-i kâh-rübâdan (Üzgör, 1991: 604)
Kehribar özellikle gerdanlık, tespih, ağızlık, bıçak ve baston sapları gibi eşyaların yapımında kullanılan sert ve kolay kırılabilen bir taştır :
Kehribar idi meger kabza-i tîgin ki çekip
Nice bin kâfiri çûn kâhkeşân hoş geldin (Nâilî/İpekten, 1990: 108) Tîgini sîney çekdi o şehün cezb-i cân
Eyledüm kâh-rübâ reşk ile mıknatîsi (Fehîm/Üzgör, 1991: 678)
Edebiyatımızda sevgili, güzelliğiyle kehribar, âşık ise sevgilinin cazibesine tutulan man çöpüdür :
‘Alem-i nûra çeker kâh-rübâ-yı hörşîd
Cism-i zulmâniyi biz mihr ile kâh eyleyelüm (Sâbit/Karacan, 1991: 307)
Tâlib-i vuslat isen nâzına bakma yârün
Kehribar-yı talebe şevk-i per-i kâh yeter (Mezâkî/Mermer, 1991: 372) Felek müsâ’ade-i cezbe-i vefâ itmez
O Kehribar-yı ümîde eger ki gâh olsam (Mezâkî/Mermer, 1991: 481)
Cismimiz bir kâha döndürmüş belâ cezb etmede
Kehribar-kâr eyleyen hâsiyyet-i amalimiz (Nâilî/İpekten, 1990: 223)
Kapuna haste gönül müncezib hemîşe meger
O Kehribardur işigün taşı ki kâh kapar (Yahyâ/Ertem, 1995: 69)
Kemend-i câzibe-i Kehribar-yı ‘ışk iledür
Bu fart-ı cünbûş-i dil berk-i zerd-gâh ise de (Sükkerî/Erol, 1994: 232)
Cism-i zerdüm Kehribardur dirdi erbâb-ı nazar
Kudret olsa bende kaldurmaga bir kâhı eger (Hâletî/Kaya, 2003: 158)
Ayrıca aşığın aşk derdinden sararmış benzi ve zayıflamış bedeni saman rengi ile ilişkilendirilir :
Tokınsa pençe-i mercâna çeşm-i hışmı havfında
Uçardı rengi levn-i Kehribaryî eyleyüp peydâ (Sâbit/Karacan, 1991: 294) Cezb-i mahabbetinle dil zerd ü nizâr olup gider
Bilmediler hakikatin kâh mı Kehribar mıdır (Nâilî/İpekten, 1990: 178)
Erdi bir mertebeye zâ’f-ı ten-i zerd ü nizâr
Kehribar-kârın eder istese her kâh bize (Nâilî/İpekten, 1990: 286)
Aşkdır mâye-i rahat dil-i pür-derdimize
Reşk eder kâh-rübâ reng-i ruh-ı zerdimize (Nâilî/İpekten, 1990: 308) Nâgehân olmasa dûçâr nigeh-i kahrı eger
Kehribar-çihre olurdı ruh-ı hûnîn bakkam (Mezâkî/Mermer, 1991: 231) Asitânun kâh-veş benzi sararmışlarla pür
Şâhum itdün işigün taşın meger kim Kehribar (Yahyâ/Ertem, 1995: 29)
İhtiyât-ı ‘adlini bilseydi çerh-i cevr-kîş
Keh-riibâ-yı mâhı kılmazdı karîb-i kehkeşân (Hâletî/Kaya, 2003: 61)
Keh-riibâ-yı mihr-enver subh-dem olup ‘ıyân
Kalmadı eflâkde kâh-ı kevâkibden nişân (Hâletî/Kaya, 2003: 85)
Devletinde kimse degmez kâhına bir kimsenün
Kehribar-yı mihrden aldurmaz aslâ kehkeşân (Hâletî/Kaya, 2003: 89)
1.15.1. Kehribarın Elde Edildiği Yerler
Kehribar, kömür cinsinden bir madendir. Siyah renkli olanının Erzurum’dan, sarı renkli olanının Almanya’dan geldiği kaynaklarda yer alır . Bugün bilinen en zengin kehribar yatağı Baltık Denizi’dir .
Temîmî de kehribarın bir maden olduğu görüşündedir. İyisi Kuzey Afrika, İspanya, Portekiz ve Hindistan’dan gelenidir. Kötüsü İskenderiye ve Trablus maden ocaklarından çıkanıdır . Bazılarına göre de kehribar Kuzey Afrika, İspanya, Portekiz’e ait denizlerde ve İran’ın kuzeyindeki Mazenderan denizinde, su üzerinde bulunur .