Günümüzde migren ağrıları için hangi doğal taşları kullanmalıyız toplumda en yaygın görülen baş ağrıları içerisindedir. Sosyal ve mesleki alanlarda zaman kaybının yanı sıra verimliliğin de düşmesine sebebiyet vermektedir. Stres, yoğun anksiyete, öfke, uyku kalitesinin düşüklüğü gibi birçok faktör migren hastalığını tetiklemektedir. Bununla beraber migren hastalık tanısı almış bireylerde depresyon, anksiyete (kaygı) ve öfke problemleri gibi bazı psikiyatrik belirtilere genel toplumdan daha fazla rastlanır. Migren hastalığı, normal veya şiddetli derecede, ataklarla seyreden ve günlerce sürebilen; sıklıkla başın tek tarafında yerleşimi olan, zonklayıcı özellikte ve fiziksel aktivite ile şiddetini arttıran; birtakım vejetatif semptomların eşlik ettiği idiyopatik bir baş ağrısı çeşididir . Bireyin işlevselliğini günlük aktivitelerinin ve yaşam kalitesini olumsuz bir biçimde etkileyen kronik bir aş ağrısı olarak açıklanan migren, Dünya Sağlık Örgütü tarafından dünya genelinde, engellilik (kısıtlılık) yaratan tıbbi hastalıklar arasında 19. sırada gösterilmektedir (Worl Health Organization, 2001; Bradley ve ark., 2008).
Tanı, baş ağrısının özelliklerine ve ağrıya eşlik eden diğer semptomların retrospektif olarak değerlendirilmesi ile ele alınır. Dolayısıyla dikkatli öykü alımı çok önemlidir. Genellikle nörolojik/fizik muayene ve laboratuvar incelemeleri normal sınırlarda olup, baş ağrısına neden olabilecek diğer nedenleri dışlamak için kullanılır (
Migren hastalığı olan kişilerde aşağıda yer alan belirtiler görülmektedir:
• Bireyin 6 (altı) aylık sürede en az 5 (beş) kez atak geçirmiş olması,
• Baş ağrılarının yaklaşık 4-72 saat aralığında olması,
• Bireyin aşağıdaki maddelerin en az ikisine sahip olması;
• Baş ağrısının orta derecede ya da şiddetli olması,
• Ağrıdan sonra yapılan fiziksel aktivitelerle şiddetinin artması,
• Başın tek tarafında ağrı meydana gelmesi,
• Zonklayıcı bir ağrı olması
• Baş ağrısının kusma veya bulantı ile ışık veya gürültü hassasiyeti özelliklerinden en az biri ile alakalı olması,
• Bireyde baş ağrısına dair başka bir sebebin bulunmaması (Çakır, 2006).
Migren baş ağrısı uzun yıllardır, insanoğlunun en eski hastalıklarındandır. Başın tek tarafında ağrı olması sebebiyle şu andaki kaynaklarda “bir başın yarısı” anlamında olan “ hemikrania “ kavramı kullanılmaktadır ( Diamond, 2001). Migren, ilk kez MS. 2 yy.da “ hemikrania” olarak Galen tarafından türetilmiştir ( Unger, 2006 ). Zaman içerisinde migren için, ‘kör baş ağrısı’ , ‘safralı baş ağrısı’ şeklinde adlandırmalara da yer verilmiştir (Geçtan, 2005. s.95).
Migren hastalığı için doğal taş hakkında literatürdeki kaynaklara bakıldığı zaman ilk bilgilerin, M.Ö 3000 yıllarına uzanan bir geçmişinin olduğu görülmektedir. Yazılı kaynaklara göre, M.Ö 400 yılında Hipokrat baş ağrısı için öncü bir ifade biçimiyle, öncesinde gözlemlenen vizüel aural semptomları ve bu hastaların kusma ile rahatladıklarını belirlemiştir. M.S 2.yyda Aretaeus migren hastalığını, çoğunlukla başın bir bölgesinde hissedilen, bulantıyla birlikte seyreden ve ağrının olmadığı evrelerin takip ettiği bir baş ağrısı olarak tanımlama yapmıştır. Migren hastalığına dair yapılan bu klişe tanımlama nedeni ile migren kaşifi sıfatıyla bilinmektedir (Balkan ve Oğuz s.269-272).
Fothergill 1778’de migren hastalık ağrısının tipik görsel aurasını veya migren için doğal taş rahatsızlığını ifade ederken ilk kez ‘fortifikasyon spektrumu’ kavramını kullanmıştır. Tanımlamasını böyle yapmasının nedeni; görsel auranın, burçlardan meydana gelen bir kalenin içinde bulunan kasabaya benzemesidir (Üneri ve ark., s.139). James Ware (1814), baş ağrısına eşlik etmeyen görsel aura atakları tanımlamış ve ‘muscae volitantes’ olarak isimlendirmiştir (Critchley, 1967).
2.3.2.Epidemiyolojisi
Genellikle 35 yaşından önce olmak üzere, her on erkekten 2’si ve her on kadından 4’ü yaşamları boyunca en az bir defa migren hastalığı atağı yaşar (Steawart,2008.).
Yapılan prevalans araştırmalarında, gelişmiş ülkelerde migren baş ağrısının erişkin erkeklerde %5-12, kadınlarda ise %12-24 olduğu belirtilirken; ülkemizde 15-55 yaş arasında migren hastalığı görülme yaygınlığı %16.4 olarak belirtilmiş ve bu sıklık erkeklerde %10.9, kadınlarda ise %21.8 oranları ile ifade edilmiştir (Molgoard ve ark., 2002; Gordo ve ark., 2004; Ertaş ve ark., 2012). Bu oranlar göreceli olarak yüksek izlenimi yaratmakla birlikte yakın tarihte batıda yapılmış çalışmalar ile uyumlu sonuçlar göstermektedirler (Demirkaya,2006; Zarifoğlu ve ark., 1998). Araştırmalar 20’li yaşlarda migren hastalığı görülme sıklığının arttığını ve bu artışın 40-50’li yaşlardan sonra ise azaldığını göstermiştir (Goldstein ve Chen 1982; Rasmussen, 1991).
Migren hastalığı prevalansı ırklara göre farklılık göstermektedir. Örneğin Afrika kökenli Amerikalılar’da prevalans %16,2, beyaz Amerikalılar’da %20,4 ve Asya kökenli Amerikalılar’da %9.2 olarak belirtilmiştr. Yine benzer çalışmalarda migren hastalığı atak sıklığı ayda bir defadan az olanların %36, atak sayısının 1-3 arasında olanların %38, 3ten daha sık olanların ise %26 oranda olduğu bulunmuştur (Lipton ve ark., 2001).
Çocukluk çağı migren hastalığı sıklığı ise anlamlı bir cinsiyet farkı göstermezken oranı %3-4 olarak belirtilmiş olup, ülkemizde Mersin bölgesindeki ilkokullarda yapılan araştırmanın bulgularına göre migren hastalığı prevalansı çocuklar için %10,4 olarak saptanmıştır (Özge, 2002).
2.3.3 Uluslararası Baş Ağrısı Topluluğu Migren Hastalığı Sınıflandırması
Uluslararası Baş Ağrısı Derneği migren hastalığını alt gruplara ayırmıştır. Bu ayrımı yaparken temel önceliği auranın varlığı ve yokluğu üzerine kurmuş olup çeşitli durumlara göre isimlendirmeler yapmışlardır (Saip, 2005).
A) Aurasız migren
B) Auralı migren
C) Kronik migren
D) Migren komplikasyonları
E) Olası migren
F) Migren ile alakalı olan epizodik sendromlar
Migren hastalığı olan bireylerin büyük bir çoğunluğunda ‘genel migren’ adıyla aurasız migren görülmektedir.
Peki Migren için Hangi Taşları Kullanmalıyız?
Yeşim hem hücresel hem de iskelet sistemlerinin kendilerini yeniden bağlamasına izin veren restoratif bir özelliğe sahiptir ve vücudun kendini iyileştirmesiyle ilişkili ağrının giderilmesine yardımcı olur. Yeşim ayrıca dikişlerin düzgün bir şekilde bağlanmasına ve iyileşmesine yardımcı olur ve krampları ve “Migren Atakları” azaltmak için kullanılır. [Hall, 152] [Melody, 343] Imperial yeşim , plastik cerrahi veya şekil bozucu bir hastalık veya yaralanma nedeniyle oluşan rekonstrüktif cerrahi sonrası iyileşmede özellikle faydalıdır. [Eason, 265]
Migren Akik
Tarihsel olarak, Akik Neolitik halkın eserleri ile keşfedildi ve Babil’e kadar uzanan muska ve süs şifa olarak kullanıldı. Tıbbi kullanımları eski Yunan ve Mısır medeniyetleri boyunca devam etmiş ve Afrika ile Orta Doğu’da Rusya’ya yayılmıştır. Agate, Almanya’da 15. yüzyıldan 19. yüzyıla yayılan ve bugün var olan dünyaca ünlü taş kesme ve cilalama endüstrisine yol açtı. [Simmons, 6] [Mella, 67-68]
Metafiziksel olarak,akik taşı daha düşük bir yoğunluğa sahiptir ve diğer taşlardan daha yavaş bir frekansa titrer, ancak dengeleyici ve güçlendirici bir etki olarak kabul edilir. [Simmons, 6] Agate’deki katmanlı mikroskobik kuvars bantları narin görünebilir, aslında çok güçlüler. Akik, duygusal, fiziksel ve entelektüel enerjiyi dengelemek ve evrenin pozitif ve negatif güçlerini yin ve yang’ı uyumlaştırmak için mükemmeldir. [Hall, 39]
Kaplanın Gözü taşı , migren de rahatlatıcı gerginlikler ve düşünce ve ifade farklılıklarının uyuşmazlığa neden olduğu ilişkiler için dikkat çekici olan bir pratiklik ve denge taşıdır. Bir sorunun her iki tarafını görmek ve ortak bir zemin bulmak için farklı bakış açıları, dini inançlar ya da hayata yaklaşımları olan insanlar arasındaki uyumu destekler. Profesyonel arabulucular ve zorlu görüşmelerden geçenler için muhteşem bir tılsımdır.
Günümüzde migren ağrıları için hangi doğal taşları kullanmalıyız toplumda en yaygın görülen baş ağrıları içerisindedir. Sosyal ve mesleki alanlarda zaman kaybının yanı sıra verimliliğin de düşmesine sebebiyet vermektedir. Stres, yoğun anksiyete, öfke, uyku kalitesinin düşüklüğü gibi birçok faktör migren hastalığını tetiklemektedir. Bununla beraber migren hastalık tanısı almış bireylerde depresyon, anksiyete (kaygı) ve öfke problemleri gibi bazı psikiyatrik belirtilere genel toplumdan daha fazla rastlanır. Migren hastalığı, normal veya şiddetli derecede, ataklarla seyreden ve günlerce sürebilen; sıklıkla başın tek tarafında yerleşimi olan, zonklayıcı özellikte ve fiziksel aktivite ile şiddetini arttıran; birtakım vejetatif semptomların eşlik ettiği idiyopatik bir baş ağrısı çeşididir . Bireyin işlevselliğini günlük aktivitelerinin ve yaşam kalitesini olumsuz bir biçimde etkileyen kronik bir aş ağrısı olarak açıklanan migren, Dünya Sağlık Örgütü tarafından dünya genelinde, engellilik (kısıtlılık) yaratan tıbbi hastalıklar arasında 19. sırada gösterilmektedir (Worl Health Organization, 2001; Bradley ve ark., 2008).
Tanı, baş ağrısının özelliklerine ve ağrıya eşlik eden diğer semptomların retrospektif olarak değerlendirilmesi ile ele alınır. Dolayısıyla dikkatli öykü alımı çok önemlidir. Genellikle nörolojik/fizik muayene ve laboratuvar incelemeleri normal sınırlarda olup, baş ağrısına neden olabilecek diğer nedenleri dışlamak için kullanılır (
Migren hastalığı olan kişilerde aşağıda yer alan belirtiler görülmektedir:
• Bireyin 6 (altı) aylık sürede en az 5 (beş) kez atak geçirmiş olması,
• Baş ağrılarının yaklaşık 4-72 saat aralığında olması,
• Bireyin aşağıdaki maddelerin en az ikisine sahip olması;
• Baş ağrısının orta derecede ya da şiddetli olması,
• Ağrıdan sonra yapılan fiziksel aktivitelerle şiddetinin artması,
• Başın tek tarafında ağrı meydana gelmesi,
• Zonklayıcı bir ağrı olması
• Baş ağrısının kusma veya bulantı ile ışık veya gürültü hassasiyeti özelliklerinden en az biri ile alakalı olması,
• Bireyde baş ağrısına dair başka bir sebebin bulunmaması (Çakır, 2006).
Migren baş ağrısı uzun yıllardır, insanoğlunun en eski hastalıklarındandır. Başın tek tarafında ağrı olması sebebiyle şu andaki kaynaklarda “bir başın yarısı” anlamında olan “ hemikrania “ kavramı kullanılmaktadır ( Diamond, 2001). Migren, ilk kez MS. 2 yy.da “ hemikrania” olarak Galen tarafından türetilmiştir ( Unger, 2006 ). Zaman içerisinde migren için, ‘kör baş ağrısı’ , ‘safralı baş ağrısı’ şeklinde adlandırmalara da yer verilmiştir (Geçtan, 2005. s.95).
Migren hastalığı için doğal taş hakkında literatürdeki kaynaklara bakıldığı zaman ilk bilgilerin, M.Ö 3000 yıllarına uzanan bir geçmişinin olduğu görülmektedir. Yazılı kaynaklara göre, M.Ö 400 yılında Hipokrat baş ağrısı için öncü bir ifade biçimiyle, öncesinde gözlemlenen vizüel aural semptomları ve bu hastaların kusma ile rahatladıklarını belirlemiştir. M.S 2.yyda Aretaeus migren hastalığını, çoğunlukla başın bir bölgesinde hissedilen, bulantıyla birlikte seyreden ve ağrının olmadığı evrelerin takip ettiği bir baş ağrısı olarak tanımlama yapmıştır. Migren hastalığına dair yapılan bu klişe tanımlama nedeni ile migren kaşifi sıfatıyla bilinmektedir (Balkan ve Oğuz s.269-272).
Fothergill 1778’de migren hastalık ağrısının tipik görsel aurasını veya migren için doğal taş rahatsızlığını ifade ederken ilk kez ‘fortifikasyon spektrumu’ kavramını kullanmıştır. Tanımlamasını böyle yapmasının nedeni; görsel auranın, burçlardan meydana gelen bir kalenin içinde bulunan kasabaya benzemesidir (Üneri ve ark., s.139). James Ware (1814), baş ağrısına eşlik etmeyen görsel aura atakları tanımlamış ve ‘muscae volitantes’ olarak isimlendirmiştir (Critchley, 1967).
2.3.2.Epidemiyolojisi
Genellikle 35 yaşından önce olmak üzere, her on erkekten 2’si ve her on kadından 4’ü yaşamları boyunca en az bir defa migren hastalığı atağı yaşar (Steawart,2008.).
Yapılan prevalans araştırmalarında, gelişmiş ülkelerde migren baş ağrısının erişkin erkeklerde %5-12, kadınlarda ise %12-24 olduğu belirtilirken; ülkemizde 15-55 yaş arasında migren hastalığı görülme yaygınlığı %16.4 olarak belirtilmiş ve bu sıklık erkeklerde %10.9, kadınlarda ise %21.8 oranları ile ifade edilmiştir (Molgoard ve ark., 2002; Gordo ve ark., 2004; Ertaş ve ark., 2012). Bu oranlar göreceli olarak yüksek izlenimi yaratmakla birlikte yakın tarihte batıda yapılmış çalışmalar ile uyumlu sonuçlar göstermektedirler (Demirkaya,2006; Zarifoğlu ve ark., 1998). Araştırmalar 20’li yaşlarda migren hastalığı görülme sıklığının arttığını ve bu artışın 40-50’li yaşlardan sonra ise azaldığını göstermiştir (Goldstein ve Chen 1982; Rasmussen, 1991).
Migren hastalığı prevalansı ırklara göre farklılık göstermektedir. Örneğin Afrika kökenli Amerikalılar’da prevalans %16,2, beyaz Amerikalılar’da %20,4 ve Asya kökenli Amerikalılar’da %9.2 olarak belirtilmiştr. Yine benzer çalışmalarda migren hastalığı atak sıklığı ayda bir defadan az olanların %36, atak sayısının 1-3 arasında olanların %38, 3ten daha sık olanların ise %26 oranda olduğu bulunmuştur (Lipton ve ark., 2001).
Çocukluk çağı migren hastalığı sıklığı ise anlamlı bir cinsiyet farkı göstermezken oranı %3-4 olarak belirtilmiş olup, ülkemizde Mersin bölgesindeki ilkokullarda yapılan araştırmanın bulgularına göre migren hastalığı prevalansı çocuklar için %10,4 olarak saptanmıştır (Özge, 2002).
2.3.3 Uluslararası Baş Ağrısı Topluluğu Migren Hastalığı Sınıflandırması
Uluslararası Baş Ağrısı Derneği migren hastalığını alt gruplara ayırmıştır. Bu ayrımı yaparken temel önceliği auranın varlığı ve yokluğu üzerine kurmuş olup çeşitli durumlara göre isimlendirmeler yapmışlardır (Saip, 2005).
A) Aurasız migren
B) Auralı migren
C) Kronik migren
D) Migren komplikasyonları
E) Olası migren
F) Migren ile alakalı olan epizodik sendromlar
Migren hastalığı olan bireylerin büyük bir çoğunluğunda ‘genel migren’ adıyla aurasız migren görülmektedir.
Peki Migren için Hangi Taşları Kullanmalıyız?
Yeşim hem hücresel hem de iskelet sistemlerinin kendilerini yeniden bağlamasına izin veren restoratif bir özelliğe sahiptir ve vücudun kendini iyileştirmesiyle ilişkili ağrının giderilmesine yardımcı olur. Yeşim ayrıca dikişlerin düzgün bir şekilde bağlanmasına ve iyileşmesine yardımcı olur ve krampları ve “Migren Atakları” azaltmak için kullanılır. [Hall, 152] [Melody, 343] Imperial yeşim , plastik cerrahi veya şekil bozucu bir hastalık veya yaralanma nedeniyle oluşan rekonstrüktif cerrahi sonrası iyileşmede özellikle faydalıdır. [Eason, 265]
Migren Akik
Tarihsel olarak, Akik Neolitik halkın eserleri ile keşfedildi ve Babil’e kadar uzanan muska ve süs şifa olarak kullanıldı. Tıbbi kullanımları eski Yunan ve Mısır medeniyetleri boyunca devam etmiş ve Afrika ile Orta Doğu’da Rusya’ya yayılmıştır. Agate, Almanya’da 15. yüzyıldan 19. yüzyıla yayılan ve bugün var olan dünyaca ünlü taş kesme ve cilalama endüstrisine yol açtı. [Simmons, 6] [Mella, 67-68]
Metafiziksel olarak,akik taşı daha düşük bir yoğunluğa sahiptir ve diğer taşlardan daha yavaş bir frekansa titrer, ancak dengeleyici ve güçlendirici bir etki olarak kabul edilir. [Simmons, 6] Agate’deki katmanlı mikroskobik kuvars bantları narin görünebilir, aslında çok güçlüler. Akik, duygusal, fiziksel ve entelektüel enerjiyi dengelemek ve evrenin pozitif ve negatif güçlerini yin ve yang’ı uyumlaştırmak için mükemmeldir. [Hall, 39]
Kaplanın Gözü taşı , migren de rahatlatıcı gerginlikler ve düşünce ve ifade farklılıklarının uyuşmazlığa neden olduğu ilişkiler için dikkat çekici olan bir pratiklik ve denge taşıdır. Bir sorunun her iki tarafını görmek ve ortak bir zemin bulmak için farklı bakış açıları, dini inançlar ya da hayata yaklaşımları olan insanlar arasındaki uyumu destekler. Profesyonel arabulucular ve zorlu görüşmelerden geçenler için muhteşem bir tılsımdır.