Ş irvânî’ye göre yakut dört çeşittir.
Kutlar, kitabının dipnotunda yakutun madeni ile ilgili olarak Destgerdî’den alınan rivayeti aktarır. “Nizâmî’nin İskender-nâmesi’nde İskender’in askerlerinin zulümattan çıkardığı tek cevher olarak kırmızı yakuttan söz edilmektedir. Aynı konunun anlatıldığı kısımda İskender’in Hızır’a verdiği taş için sadece gevher denmektedir.” (Kutlar, 2005: 21). Şirvânî, age, s. 102-121.
Birinci çeşit, kızıldır. Diğer çeşitlerden daha çok rağbet görür ve pahalıdır. Çok faydalıdır. Bu çeşit dört sınıf üzeredir. Behremânî, birinci sınıftır. Rengi asfûr çiçeğinin rengi gibi arı, açık kızıldır. Renginde hiç kusur yoktur. Şemseddin-i Belhî’ye göre behremânî, gülnâr rengine benzeyen bir yakuttur. Renginin kötüsü hanindir. Âlâsı ve hâlisi behremânîdir. Remmânî, ikinci sınıftır. Rengi ekşi nar tanesinin rengi gibi kızıl, temiz, şeffaf, nurlu ve parlaktır. Şulesi, ateş şulesine benzer. Bu da behremânî gibi tercih edilir ve pahalıdır. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî cevher-nâmesinde, yakutun iyisi behremânî, sonra remmânî derken Şemseddin-i Belhî önce remmânî sonra behremânî der. Tifâşî, en iyisine remmânî, ortasına behremânî, en kötüsüne versî denildiğini söyler. Versî, behremânîyle hamrî arasında bir renktir. Üçüncü sınıfa hamrî derler. Rengi şarap rengindedir. Az bulandık ve çok kızıldır. Bunun en iyisi ergavânîdir ve kötüsü verdînin alâsıdır. Bu sınıfın yakutu, remmânîden sonra çok tercih edilir ve pahalıdır. Dördüncü sınıf verdîdir. Bu sınıf yakutun rengi kızıl gül rengine ve şebboy çiçeğinin rengine benzetilir. Kötüsü beyaza yakındır, iyisi halis verdîdir. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’ye göre kızıl yakutun en iyisi behremânîdir ve ondan sonra remmânîdir, sonra da ergavânîdir. Ergavânî yakutun rengi ergavan çiçeğinin rengine benzer. Ondan sonra hamrî, sonra da lahmîdir. Bu sınıf yakutun rengi taze et rengine benzer. Sonra hallîdir. O da kızıl sirke rengine benzer126.
Sarı yakut ikinci çeşittir. Bu yakut Yahudiler ve Rumîler katında rağbet görür. Kıymetli, değerlidir. Tifaşî’ye göre bu çeşit yakut üç sınıf üzeredir. Birinci sınıfa rakîk derler. Bu sınıf arı, sulu ve ışıltılıdır. Rengi saman rengine benzer. Çok sarı değildir. Hulûkî, ikinci sınıftır. Bunun rengi, nuru, suyu, parıltısı ve berraklığı öncekinden fazladır. Cülnârî, üçüncü sınıftır. Rengi, suyu, nuru, parıltısı ve letafati diğer sınıflardan çok daha iyidir ve çok kıymetlidir. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’nin cevher-nâmesinde sarı yakut yedi sınıf üzeredir. Mişmişî, birinci sınıftır. Rengi zerdali rengine benzer. Bu sınıf sarı yakutun en iyisi ve en üstün olanıdır. Mu’asfer, ikinci sınıftır. Rengi asfûr çiçeği yaprağının rengine benzer, mişmişîden sonra diğer sınıflardan iyidir. Nârencî, üçüncü sınıftır. Narenc rengindedir. Mu’asferden sonra tercih edilir. Za’ferânî, dördüncü sınıftır. Za’ferân rengine benzer. Nârencîden daha aşağı mertebededir. Turuncî, beşinci sınıftır. Rengi turunc rengine benzer ve za’ferânîden kötüdür. Berrâk, altıncı sınıftır. Rengi erimiş kurşun rengine benzer. İçinde az sarılık vardır. Turuncîden daha kötüdür. Tibnî, yedinci sınıftır. Rengi saman rengine benzer ve bu bütün sınıflardan kötüdür127.
Zümürrüd kânı içre bulunan yâkût-ı asferdür
Bilür kadrin gören nesrînini yir yir çemen-zârun (Hâletî/Kaya, 2003: 224)
Ş irvânî, age, s. 102-121. Ş irvânî, age, s. 102-121.
Ezrak, üçüncü çeşittir. Altı sınıf üzeredir. Tâvusî, birinci sınıftır, rengi tâvus rengine benzer. Bazıları bu sınıfa lâciverdî der. Çünkü rengi lâciverd rengine benzer. Bu sınıf diğer sınıflardan iyidir. Âsumâncûnî, ikinci sınıftır. Rengi gök rengine benzer. Tâvusîden daha kötüdür. Kuhlî, üçüncü sınıftır. Rengi ısfahânî sürme rengine benzer. Cevherîler katında meşhurdur. Âsumâncûnîden kötüdür. Nîlî, dördüncü sınıftır. Rengi çivid (koyu mavi) rengine benzer. Kuhlîden kötüdür. Zeytî, beşinci sınıftır. Zeytin rengindedir. Sinnevrî, altıncı sınıftır. Rengi gül rengine benzer. Bazıları sinnevrî, zeytîden, zeytî, kuhlîden bir kısımdır, der128.
Hâletî’nin, feleğin firuze renkli kubbesinin, yakuta dönmesini istediği beyitinde, yakut ile kastedilenin yukarıda bahsedilen mavi renkli yakutlardan birisi olması muhtemeldir:
Yâkûta döne günbed-i fîrûze-i eflâk
Çıksaydı eger sînedeki âteş-i âhum (Hâletî/Kaya, 2003: 241)
Dördüncü çeşit beyazdır. İki sınıf üzeredir. Ma’i, birinci sınıftır. Bu beyaz bir yakuttur. Fazlasıyla beyaz, suyu ve ışıltısı çoktur. Rekke, ikinci sınıftır. Suyu, nuru, parıltısı azdır. Değeri ve tazeliği yoktur. Billura benzer beyaz bir taştır. Kıymeti diğer sınıflardan azdır. Yakutu billurdan iki şekilde ayırırlar. Yakut billurdan ağırdır. Diğeri ise yakut serttir, egelenmez; billur yumuşaktır, egelenir129.
Tigâşî yakutun iyisini kötüsünden ayırır. Ona göre yakutun noksanlarından biri, içinde çürük, yarık olmasıdır. Yakutun yırtılmış yerlerinde kurt yuva yapmışsa ve kurt durduğu yerde hareket ediyorsa, o yakut kötüdür. Ne zaman ki kurt yakuttan çıksa o an ölür. Diğeri rengidir. Kızıl yakutun işe yaramayanı verdîdir. Rengi aklığa meyletmiş ve kumludur. Gök yakutun işe yaramayanı sinnevrî rengindedir. Sarı yakutun işe yaramayanı beyaza yakın sarı olanıdır. Kısacası yakutun kötü olduğunu rengi, sıfatları, şekli, görünüşü ve içinde kıl gibi ince yarıkların olması belirler.130 Za’îfî cevâhir-nâmesi’nde yakutun dört ana rengini ve tonlarını “1. Kızıl/surh: behremânî, ergavânî, dürdî, hamrî, hallî, lahmî; 2. Gök: tâvûsî, âsumânî, nîlî, kuhlî, sebzfâm; 3. Saru: şem’î, turuncî, nârencî, kâhî; 4. Ak (billûr)” şeklinde sınıflandırır.131
Şirvânî, age, s. 102-121. Şirvânî, age, s. 102-121. Ş irvânî, age, s. 102-121. Kutlar, age, s. 54-69.
Yakut çeşitleri olarak Nef’î, Vecdî ve Bahâyî rümmânî yakuttan bahseder. Şeyhülislâm Yahyâ da kırmızı renkli şarap kadehini tasvir ederken erguvân kelimesini kullanır. Burada Yahyâ’nın ergâvânî yakuta gönderme yapması olasıdır:
Sanırlar katre-i hûn saçılır tîg-ı zebânımdan
Sözüm oldukça rengîn-fikr ile yâkût-ı rümmânî (Nef’î/Akkuş, 1993: 83) Dirîg ol dem niçün kan aglayup ebr-i siyeh gamla
Cihânun olmaya her sengi bir yâkût-ı rümmânî (Neşâtî/Kaplan, 1996: 19) Ger olsa pertev-endâz âfitâb-ı lutfı sahrâya
İder her sengini reşk-âver-i yâkût-ı rümmânî (Neşâtî/Kaplan, 1996: 45)
Degişmem la’l-i nâba katresin sahbâ-yı höş-rengin
Bu âb u tâb ile yâkût-ı rümmânîden iydir bu (Vecdî/Onay, 2007: 407)
Rişte-i âla dizer gûyâ nice yâkût-ı nâb
Devr idüp ol meclisi câm-ı şarâb-ı erguvân (Yahyâ/Ertem, 1995: 167)
Ş irvânî’ye göre yakut dört çeşittir.
Kutlar, kitabının dipnotunda yakutun madeni ile ilgili olarak Destgerdî’den alınan rivayeti aktarır. “Nizâmî’nin İskender-nâmesi’nde İskender’in askerlerinin zulümattan çıkardığı tek cevher olarak kırmızı yakuttan söz edilmektedir. Aynı konunun anlatıldığı kısımda İskender’in Hızır’a verdiği taş için sadece gevher denmektedir.” (Kutlar, 2005: 21). Şirvânî, age, s. 102-121.
Birinci çeşit, kızıldır. Diğer çeşitlerden daha çok rağbet görür ve pahalıdır. Çok faydalıdır. Bu çeşit dört sınıf üzeredir. Behremânî, birinci sınıftır. Rengi asfûr çiçeğinin rengi gibi arı, açık kızıldır. Renginde hiç kusur yoktur. Şemseddin-i Belhî’ye göre behremânî, gülnâr rengine benzeyen bir yakuttur. Renginin kötüsü hanindir. Âlâsı ve hâlisi behremânîdir. Remmânî, ikinci sınıftır. Rengi ekşi nar tanesinin rengi gibi kızıl, temiz, şeffaf, nurlu ve parlaktır. Şulesi, ateş şulesine benzer. Bu da behremânî gibi tercih edilir ve pahalıdır. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî cevher-nâmesinde, yakutun iyisi behremânî, sonra remmânî derken Şemseddin-i Belhî önce remmânî sonra behremânî der. Tifâşî, en iyisine remmânî, ortasına behremânî, en kötüsüne versî denildiğini söyler. Versî, behremânîyle hamrî arasında bir renktir. Üçüncü sınıfa hamrî derler. Rengi şarap rengindedir. Az bulandık ve çok kızıldır. Bunun en iyisi ergavânîdir ve kötüsü verdînin alâsıdır. Bu sınıfın yakutu, remmânîden sonra çok tercih edilir ve pahalıdır. Dördüncü sınıf verdîdir. Bu sınıf yakutun rengi kızıl gül rengine ve şebboy çiçeğinin rengine benzetilir. Kötüsü beyaza yakındır, iyisi halis verdîdir. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’ye göre kızıl yakutun en iyisi behremânîdir ve ondan sonra remmânîdir, sonra da ergavânîdir. Ergavânî yakutun rengi ergavan çiçeğinin rengine benzer. Ondan sonra hamrî, sonra da lahmîdir. Bu sınıf yakutun rengi taze et rengine benzer. Sonra hallîdir. O da kızıl sirke rengine benzer126.
Sarı yakut ikinci çeşittir. Bu yakut Yahudiler ve Rumîler katında rağbet görür. Kıymetli, değerlidir. Tifaşî’ye göre bu çeşit yakut üç sınıf üzeredir. Birinci sınıfa rakîk derler. Bu sınıf arı, sulu ve ışıltılıdır. Rengi saman rengine benzer. Çok sarı değildir. Hulûkî, ikinci sınıftır. Bunun rengi, nuru, suyu, parıltısı ve berraklığı öncekinden fazladır. Cülnârî, üçüncü sınıftır. Rengi, suyu, nuru, parıltısı ve letafati diğer sınıflardan çok daha iyidir ve çok kıymetlidir. Hoca Nasîrüddîn-i Tûsî’nin cevher-nâmesinde sarı yakut yedi sınıf üzeredir. Mişmişî, birinci sınıftır. Rengi zerdali rengine benzer. Bu sınıf sarı yakutun en iyisi ve en üstün olanıdır. Mu’asfer, ikinci sınıftır. Rengi asfûr çiçeği yaprağının rengine benzer, mişmişîden sonra diğer sınıflardan iyidir. Nârencî, üçüncü sınıftır. Narenc rengindedir. Mu’asferden sonra tercih edilir. Za’ferânî, dördüncü sınıftır. Za’ferân rengine benzer. Nârencîden daha aşağı mertebededir. Turuncî, beşinci sınıftır. Rengi turunc rengine benzer ve za’ferânîden kötüdür. Berrâk, altıncı sınıftır. Rengi erimiş kurşun rengine benzer. İçinde az sarılık vardır. Turuncîden daha kötüdür. Tibnî, yedinci sınıftır. Rengi saman rengine benzer ve bu bütün sınıflardan kötüdür127.
Zümürrüd kânı içre bulunan yâkût-ı asferdür
Bilür kadrin gören nesrînini yir yir çemen-zârun (Hâletî/Kaya, 2003: 224)
Ş irvânî, age, s. 102-121. Ş irvânî, age, s. 102-121.
Ezrak, üçüncü çeşittir. Altı sınıf üzeredir. Tâvusî, birinci sınıftır, rengi tâvus rengine benzer. Bazıları bu sınıfa lâciverdî der. Çünkü rengi lâciverd rengine benzer. Bu sınıf diğer sınıflardan iyidir. Âsumâncûnî, ikinci sınıftır. Rengi gök rengine benzer. Tâvusîden daha kötüdür. Kuhlî, üçüncü sınıftır. Rengi ısfahânî sürme rengine benzer. Cevherîler katında meşhurdur. Âsumâncûnîden kötüdür. Nîlî, dördüncü sınıftır. Rengi çivid (koyu mavi) rengine benzer. Kuhlîden kötüdür. Zeytî, beşinci sınıftır. Zeytin rengindedir. Sinnevrî, altıncı sınıftır. Rengi gül rengine benzer. Bazıları sinnevrî, zeytîden, zeytî, kuhlîden bir kısımdır, der128.
Hâletî’nin, feleğin firuze renkli kubbesinin, yakuta dönmesini istediği beyitinde, yakut ile kastedilenin yukarıda bahsedilen mavi renkli yakutlardan birisi olması muhtemeldir:
Yâkûta döne günbed-i fîrûze-i eflâk
Çıksaydı eger sînedeki âteş-i âhum (Hâletî/Kaya, 2003: 241)
Dördüncü çeşit beyazdır. İki sınıf üzeredir. Ma’i, birinci sınıftır. Bu beyaz bir yakuttur. Fazlasıyla beyaz, suyu ve ışıltısı çoktur. Rekke, ikinci sınıftır. Suyu, nuru, parıltısı azdır. Değeri ve tazeliği yoktur. Billura benzer beyaz bir taştır. Kıymeti diğer sınıflardan azdır. Yakutu billurdan iki şekilde ayırırlar. Yakut billurdan ağırdır. Diğeri ise yakut serttir, egelenmez; billur yumuşaktır, egelenir129.
Tigâşî yakutun iyisini kötüsünden ayırır. Ona göre yakutun noksanlarından biri, içinde çürük, yarık olmasıdır. Yakutun yırtılmış yerlerinde kurt yuva yapmışsa ve kurt durduğu yerde hareket ediyorsa, o yakut kötüdür. Ne zaman ki kurt yakuttan çıksa o an ölür. Diğeri rengidir. Kızıl yakutun işe yaramayanı verdîdir. Rengi aklığa meyletmiş ve kumludur. Gök yakutun işe yaramayanı sinnevrî rengindedir. Sarı yakutun işe yaramayanı beyaza yakın sarı olanıdır. Kısacası yakutun kötü olduğunu rengi, sıfatları, şekli, görünüşü ve içinde kıl gibi ince yarıkların olması belirler.130 Za’îfî cevâhir-nâmesi’nde yakutun dört ana rengini ve tonlarını “1. Kızıl/surh: behremânî, ergavânî, dürdî, hamrî, hallî, lahmî; 2. Gök: tâvûsî, âsumânî, nîlî, kuhlî, sebzfâm; 3. Saru: şem’î, turuncî, nârencî, kâhî; 4. Ak (billûr)” şeklinde sınıflandırır.131
Şirvânî, age, s. 102-121. Şirvânî, age, s. 102-121. Ş irvânî, age, s. 102-121. Kutlar, age, s. 54-69.
Yakut çeşitleri olarak Nef’î, Vecdî ve Bahâyî rümmânî yakuttan bahseder. Şeyhülislâm Yahyâ da kırmızı renkli şarap kadehini tasvir ederken erguvân kelimesini kullanır. Burada Yahyâ’nın ergâvânî yakuta gönderme yapması olasıdır:
Sanırlar katre-i hûn saçılır tîg-ı zebânımdan
Sözüm oldukça rengîn-fikr ile yâkût-ı rümmânî (Nef’î/Akkuş, 1993: 83) Dirîg ol dem niçün kan aglayup ebr-i siyeh gamla
Cihânun olmaya her sengi bir yâkût-ı rümmânî (Neşâtî/Kaplan, 1996: 19) Ger olsa pertev-endâz âfitâb-ı lutfı sahrâya
İder her sengini reşk-âver-i yâkût-ı rümmânî (Neşâtî/Kaplan, 1996: 45)
Degişmem la’l-i nâba katresin sahbâ-yı höş-rengin
Bu âb u tâb ile yâkût-ı rümmânîden iydir bu (Vecdî/Onay, 2007: 407)
Rişte-i âla dizer gûyâ nice yâkût-ı nâb
Devr idüp ol meclisi câm-ı şarâb-ı erguvân (Yahyâ/Ertem, 1995: 167)